Daha önce bir vesile ile 1991 yılı Temmuz ayında gittiğim Almanya’ya, Nisan 2009’da yeniden gitme imkânı bulduğumda bazı uygulamalar dikkatimi çekti. Yıllar önce gördüğümde “Bunlar nedir?” diye sorduğum rüzgâr türbinleri bu defa uçağımız Dortmund hava alanına daha inmeden dikkatimi çekti.
Geniş tarım arazilerinin üzerlerine serpilmiş yüzlerce rüzgâr türbini aralıksız dönüyordu. Otoyollarda yol boyunca aynı şekilde bu türbinleri çokça görmek mümkün. Ayrıca Ahlen’de bazı evlerin üzeri de ‘güneş pilleri’yle kaplanmış vaziyette idi.
Evet ucuz ve temiz bir enerji dalı. Altta tarım, üstte enerji. Dünyada rüzgârdan enerji üretiminin yüzde 36.3’ü Almanya’da gerçekleşmektedir. Almanya toplamda 14.612 MW güç üretmektedir. Almanya elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 5.6’sını rüzgârdan karşılamaktadır.
Bir ‘çevreci gözü’yle baktığımızda çok değişik şeyler görmek mümkün. Havaalanındaki lavabolardaki bütün kâğıtlar esmer, geri dönüşüm kâğıtlarından oluşuyor. Trafikte bizi en çok rahatsız eden gürültüyü oralarda duymak mümkün değil. Otoyollar, meskûn mahallere gürültünün ulaşmaması için boydan boya duvarlarla çevrilmiş. Ayrıca bizim yine çok fazla muzdarip olduğumuz ‘korna sesi’ni duymak ise adeta imkânsız. Semt pazarlarını dolaştığınızda ne gürültü kirliliği, ne de diğer kirliliğe rastlamak mümkün değil. Yine bizde çok ciddî problem olan çöp konusu Almanya’da çok güzel bir şekilde halledilmiş. Evlere değişik renklerde bidonlar ve poşetler verilerek çöpler merkezinde ayıklamaktadırlar.
Kâğıtlarla, çürüyen maddeler ve cam malzemeler ayrı ayrı poşetlerde toplatılmaktadır. Karışık çöpün maliyeti çok pahalı. Bir kamyon karışık çöpün nakledilmesi yaklaşık 1000 Avro. Sokaklar yaya ve bisiklet yollarıyla gayet düzenli bir şekilde yapılmış. Hele Ahlen gibi 60 bin nüfuslu yerler çok daha güzel. Bahçesiz ve garajsız ev yok. Abidin kardeşin Ahlen’deki evini görünce dedim ki, "Sen [İstanbul’daki] ‘Belgrad Ormanları’nda yaşıyorsun.” Geniş ekili bir bahçe ve bahçenin hemen yanında ördeklerle dolu bir göl... Özellikle Ahlen ve benim gördüğüm Lemgo gibi küçük şehirlerin yapılanması tamamen sünnetteki şehir planına uygun görülüyor. Yüksek olmayan ve bahçe nizamlı binalar... Ayrıca yakın ve uzak ormanlıklar... Şehrin merkezindeki ağaçlara öylesine ihtimam gösterilmiş ki, ağaçların altına gübre olsun diye ağaç kırpıntıları dökülmüş.
Avrupa’nın bu iyilikleri örnek alınmalı. Dinimiz, temizliği imanın nurundan saymışken biz neden bunları uygulamıyoruz, bunu sorgulamamız gerekir. Uhud Mağarasına ve Hira Mağarasına giderken yollardaki görüntülerin ağırlığı bizi ezmesi gerekir. Bu hakikatların neden yer değiştirdiğini sorgulamamız ve dinimizin bu yöndeki emrine uymamız gerekir. Yoksa bu kudsî mekânlar kirli ellere bırakılmayabilir...
25.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|