Kırk yıllık yayın hayatında sahibi okuyucusu olan tek gazete Yeni Asya olsa gerek. Gazetesinin yayın çizgisinden maddî ihtiyaçlarına, abone çalışmalarından dağıtımına kadar her şeyiyle ilgilenen bu fedakâr okuyucu kadrosu, hayranlık uyandıran sebat ve metanetleri, çalışkanlık ve gayretleriyle tarihe not düşüyorlar. Gelecek nesiller, Türkiye basın tarihini inceledikleri zaman, bütün ihtilâllere ve post modern darbelere karşı fikir mücadelesi veren ve güç merkezlerine boyun eğmeyen ve bu yüzden çok bedeller ödemek zorunda kalan Yeni Asya ve onun feleğe meydan okuyan mensuplarını alkışlayacak, iletişim fakültelerinde tezlere konu olacaktır inşallah.
Yönetim olarak, başta İstanbul, Ankara, Isparta, İzmir ve Adana çevre illerinin temsilcileriyle yaptığımız istişare toplantılarının devamını, geçtiğimiz Pazar Trabzon’da yaptık. Daha önceki toplantılarda yapılan teklifler müzakere edildi. Bu arada bir çoğu hayata geçirildi. İleriye dönük önemli kararlar alındı.
Pazar günü çevre il ve ilçelerden gelen temsilcilerle yapılan istişarelerde ciddî teklifler geldi. Bunların tamamı değerlendirilip uygun olanları icraata konulacaktır. Çünkü, her bir temsilcimizin görüş, kanaat ve teklifleri önemlidir ve mutlaka değerlendirilir.
Öğleden sonra organize edilen panele katıldık. Küresel krize karşı, Bediüzzaman Hazretlerinin iktisat görüşü üzerinde tebliğler sunan konuşmacıları dinledik. Bin beş yüz kişilik salon doluydu. Katılımcıların böylesine ağır ve ilmî bir konuyu alâkayla dinlemeleri gerçekten dikkat çekiciydi. Sinevizyon gösterisi, kırk yıllık Yeni Asya okuyucularına hizmet beratlarının verilmesi ve Risâle-i Nur bilgi yarışmalarında dereceye girenlere hediyelerinin verilmesiyle son bulan program gerçekten tatmin ediciydi.
Panel sonunda, Rize’den gelen gönül dostlarımızla oraya gittik. Epey zamandır gidemediğimiz Rizeli dostlarımızla geç saatlere kadar sohbet edip, fikir alışverişinde bulunduk. Pazartesi sabahı bir saatlik bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaştık. Yorucu, fakat hizmet dolu iki gün geçirmiştik.
Pazartesi akşamı İzmit’te bir konferansım olduğu için aceleyle otobüs terminaline son anda yetişebildim. Biletimi de otobüste verdiler. Ekseriyetle olduğu gibi yan koltukta genç bir şahıs oturuyordu. Kısa zaman içinde tanıştık ve kaynaştık. Kendisi boksördü. Kingbox sporu yapan bir dövüşçüydü. Otuz yedi yaşındaydı. Yirmi iki yıldır bu işi yapıyormuş. Ayhan Güzel adındaki bu sporcunun kendi dalında şampiyon olması onun için bir iftihar vesilesiydi. Sporcu olduğu için bir çok günahlardan kendisini alıkoymuş. Konuştukça onun temiz kalpli birisi olduğunu daha yakından anlama imkânı buldum. Ona “Bu otobüs nereye gidiyor?”diye sordum. “Tabii ki İzmit’e” dedi. Peki “Bu dünya nereye gidiyor?” dedim. “İşte onu bilemiyorum” dedi. Böylece konu açılmış ve onu kendi minderime çekmiştim. İzmit’e kadar sohbet ettik. Elbette bu dünyanın da nereye gittiğini, nereden geldiğimizi, vazifemizin ne olduğunu ve bizi bu dünyaya kimin gönderdiğini bilmeli ve bizden ne istediğini öğrenmeliydik. Sohbet sonunda karşılıklı adreslerimizi ve telefonlarımızı verdik. Otobüsten inince de bizi karşılamaya gelen kardeşlerle tanıştırdık. Bundan sonra birbirlerini arayacak ve konuştuğumuz konularda daha detaylı bilgi alışverişinde bulunacaklardı. Ona o günkü gazetemizle birlikte Nur Âleminin Bir Anahtarı adındaki küçük risâleyi hediye ettim.
Konferans için gittiğimiz iş adamlarına âit geniş salon tamamen doluydu. Kur’ân-ı Kerim okunması ve açış konuşmasından sonra, “Bediüzzaman’ın dilinden Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed” isimli çalışmamı takdim ettim. Konunun güzelliği konferansı da güzelleştirmişti. Hanım kardeşlerin öncülük ettiği bu organizasyon gerçekten verimli olmuştu. Emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz. Sinevizyon gösterisi ve kitap imzalamasıyla biten program sonunda hepimiz mutluyduk.
Salı sabahı altı otobüsüne bindiğimde, yine yan koltukta genç bir delikanlı vardı. Bursa Uludağ Üniversitesi’nden mezundu. Sanayi makinaları üreten bir firmayı babasıyla birlikte işletiyorlardı. Dinlediğim kadarıyla çok çalışkan biri olan Oktay Çetiner, inançlı bir arkadaştı. Bediüzzaman’ı ve Yeni Asya gazetesini duymuştu. Bunlar üzerine bir hayli konuştuk. İzmit’teki arkadaşların telefonlarını verdim. İrtibat kuracağını söyledi. Ben de onun telefonlarını oradaki temsilcimize bildirdim ve gerekli bilgileri verdim.
Cenâb-ı Hak, birkaç günlük zamana bir çok hizmetleri ihsan etmişti. Böylesine hizmetlere vesile kıldığı için Rabbimize ne kadar şükretsek yine azdır.
23.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|