Geçtiğimiz günlerde ecdad şehri Bursa’da; ecdada yakışır, Bursa’ya yakışır bir tarzda “Bediüzzaman Mevlidi” tertip etmiştik. Bu mevlid, çok mahfillerde, çok yerlerde ses getirmiş ve bir çok kimsenin takdirini toplamış, güzel hizmetlere vesile olmuştu.
Aslında her sene, Üstadımızın vefat yıl dönüm tarihi olan 23 Mart günlerinde biz Bursa’da seminer, konferans veya panel tarzında programlar yapıyorduk. Bu sene de “Nasıl yapalım?” diye düşünürken, Bursa’mızın kadim hizmet erlerinden, aziz kardeşim Aziz Doğrul’un teklifi üzerine, mevlid yapmaya karar vermiştik. Ve neticeyi de biliyorsunuz, çok güzel oldu Elhamdülillah.
Bursa mevlidiyle alâkalı, hem mevlid öncesi, hem de sonrasında birçok yazı ve haber yayınlandı gazetemizde. Biz de, mevlidle ilgili hem “dâvet” makamında, hem de sonrasında “teşekkür” mânâsında iki yazı yazdık. İkinci yazımıza “Ne başlık bulalım?” diye düşünürken, “Bursa’ya Bediüzzaman geldi” başlığını koymuştuk. Tabiî yazının giriş kısmına da şu şerhi koyarak: “Bildiğim kadarıyla, Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, sağlığında Bursa’ya gelmemişti. Ama geçtiğimiz Pazar günü Bursa’ya öyle bir geldi ki...”
Yazının çıktığı gün, yazarlarımızdan, Bursa’da ikamet eden kadim dostum, kardeşim Mustafa Öztürkçü aradı. Tebrik ettikten sonra “Yalnız Osman Ağabey, aslında Üstad Bursa’dan geçmiş” dedi. Ben de ona dedim ki: “Ben bir-iki kişiye sordum, gelmediğini zannediyordum. Ama zaten, oraya da ‘bildiğim kadarıyla’ diye şerh düşmüştüm” dedim. 16-17 yaşlarında iken Üstad Hazretlerini Emirdağ’da ziyaret edip duâsını alan ve “Erdoğan” olan ismini Üstadın “Senin ismin Rıdvan olsun kardaşım!” diyerek değiştirdiği, Aksu Köyünde ikamet eden Rıdvan Utangaç Ağabeye, daha önceki bir görüşmemiz esnasında sormuştum: “Ağabey, Üstadın Bursa’ya gelişiyle ilgili bir bilginiz var mı?” diye. O da demişti ki: “Yok, gelmemiş. Üstad bana ‘Kardaşım, Bursa, Osmanlı’nın en büyük merkezi. Ben gelmeyi çok istedim ama gelemedim’ demişti” dedi. İşte ben de, ona istinaden bu şerhi düşmüştüm. Aslında ben, daha önce gazetemizde “Hatıra yazıları yazanlar dikkatli olmalı” başlıklı bir yazı yazmış ve bu meyanda kesin bilinmeyen şeylere şerh düşülmesinin daha münasip olacağını söylemiştim. Fakat yine de bunu tekrar sorayım diye, Üstadımızın hayattaki talebelerinden muhterem Mehmed Fırıncı Ağabeye telefon ettim. Kendisi Bursa-İnegöllü olduğu için daha iyi bilir diye... O da şöyle dedi:
“Üstad, ‘Gençlik Rehberi Mahkemesi’ için Emirdağ’dan İstanbul’a giderken ve gelirken geçmiş. O zaman Bilecik üzerinden Eskişehir yolu olmadığından, İstanbul’dan vapurla Yalova’ya, oradan İznik, Yenişehir, İnegöl üzerinden geçmiş. Hatta Bursalı kadınları feraceleriyle (Bursa bölgesinde kullanılan, çarşafa benzeyen, kadınların—hâlen de köylerde—kullandığı bir çeşit örtü) görünce ‘Maşaallah! Bursa’nın İslâmiyet gömleği yırtılmamış’ diye de, sevincini belirtmiş. Bizim köy civarından geçerken bir çay molası vermiş ve köylüler de ellerini öpmüşler.”
Ve durum böylece vuzuha kavuşmuş, anlaşılmış oldu. Üstad, Bursa’nın etrafından geçmiş, ama Bursa’da ikamet etmemiş. Dolayısıyla Bursa, onun bir menzili olmamıştı. Daha önceki yazılarda belirttiğimiz gibi Bursa, “Bediüzzaman mevlidleri” yapılan beldelerden, Üstadımızın menzili olmayan ilk şehir özelliğini taşıyor. Yazdığımız yazıda da, çok şükür bariz bir hata yapmamış, Üstadın Bursa’da ikamet etmediğini, onun menzili olmadığını belirtmiştik. Gelip geçme başka şey; ikamet edip menzili olması ayrı şeydi.
Yani, her şeyde bir hikmet var; biz bu meseleyi araştırırken, Üstadımızın, daha önce duymadığımız, ecdad şehri Bursa’yı medheden sözlerini duymuş olduk.
15.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|