“Siz, (Müslümanlar) insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız.”
(Âl-i İmran 110. âyet)
Bediüzzaman Said Nursî ve eserlerine hayran olduğu bilinen Ürdünlü yazar Hüseyin el-Hiyârî, zaman zaman Bediüzzaman ve Risâle-i Nur üzerine makaleler yazıyor. 23.2.2009 tarihinde Ürdün el-Düstûr gazetesinde yayınlanan
“Hadâratunâ ve hadâratuhum: Kuvvetü’l hakki ve hakku’l kuvveti” (Medeniyetimiz ve medeniyetleri: Hakkın kuvveti ve kuvvet hakkı) adlı Risâle-i Nur’dan feyizlenerek yazmış olduğu uzun makalesinde; medeniyetleri, İslâm medeniyeti, Yunan ve Roma felsefelerinin etkisinde kalmış olan medeniyet-i hâzıra (günümüz medeniyeti) olarak ikiye ayıran Bediüzzaman Said Nursî’nin medeniyet anlayışını işlemiş. El-Hiyârî’nin makalesi özetle şöyle:
HADÂRATÜNA VE
HADÂRATUHUM:
KUVVETÜ’L HAKİKÎ VE HAKKU’ KUVVETİ
“ 1919 yılında Üstad Bediüzzaman Said Nursî’ye “ Şeriat-ı garra niye Batı medeniyetini reddder? diye sormuşlar. Üstadın bu soruya cevabı şöyle olmuştur:
“Çünkü Batı medeniyeti şu beş menfi esas üzerine kurulmuştur:
1- Dayanak noktası kuvvettir. Kuvvetin şe’ni ise; başkalarının, özellikle de zayıfların hak ve hukuklarına tecâvüz etmektir.
2- Hedefi; menfaattir. Menfaatin şe’ni ise; ahlâk sınırlarını tanımadan, her türlü vesileyle haksız bir şekilde menfaati elde etmektir.
3- Hayattaki düsturu cidâldir; tenâzudur: Bunun şe’ni ise; dâhilde ve hâriçte savaşmak ve çekişmek demektir.
4- Toplumlar arasındaki râbıtası; ırkçılık ve menfi milliyetçiliktir. Bunun şe’ni ise kendi milletini üstün görüp, başka milletleri aşağılamaktır. Bu da milletler arasında daimî bir şekilde çatışmayı doğurur.
5- Bu materyalist medeniyetin göze hoş gelen hizmeti, insanın hevâ ve hefesini tatmin etmek ve bu doğrultudaki isteklerini kolaylıkla temin etmesini sağlamaktır.
O hevâ ise insanı insanlık derecesinden hayvanlık derekesine düşürür. Bu da manevî olarak silinmesini netice verir.
Bu medeniyet, insanlığın yüzde seksenini meşakkate atmış; yüzde onuna sûrî bir saadet vermiş; geri kalan onu da arada kalmıştır. Saadetin saadet olması için, genel olarak herkesi veya çoğunluğu kapsaması lâzım. Aksi halde o saadet, gerçek saadet olamaz. Bu yüzden, insanlığa rahmet olarak gönderilmiş olan İslâm, umumun veya çoğunluğun saadetini temin etmeyen medeniyeti kabul etmiyor.
Batı medeniyeti zarurî olmayan hâcetleri zarurî hale getirmiştir. Gelir masrafa kâfi gelmediğinden, zarurî olmayan hâcetleri temin etmek isteyen insan; yalan ve hileye başvurmaktadır. Böylece, ahlâk esasları bozulmuştur.
Bu medeniyet, vahşilikte önceki medeniyetlerin çok ötesine geçmiştir.
Şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise şu esaslar üzerine kurulmuştur:
1- Dayanak noktası kuvvete bedel haktır. Hakkın şe’ni insanlar arasında adaleti sağlamaktır.
2- Hayattaki düsturu, fazilet ve muhabbettir. Fazilet ve muhabbetin şe’ni ise, insanlar arasında menfaat için çarpışmayı değil, dayanışma ve kaynaşmayı sağlamaktır.
3- Toplumlar arasındaki râbıtası, ırkçılık ve menfi milliyetçilik yerine, din ve vatan birliğidir; samimî uhuvvettir; dış düşmana karşı beraberce müdâfaadır.
4- Hevâ yerine Hüdâ’ya hizmet etmek esas kaidesidir. Maksadı, insaniyeten yükselmek ve ruhen olgunluğa ermektir. Bu da, nefsin alçak arzularına karşılık, ruhun ulvî hislerini tatmin eder.”
Evet, İslâm medeniyeti materyalist Batı medeniyetinin esası ve parolası olan
“el-Gayetu tüberriru el-vesile “(Amaç, vesileleri mübâh kılar) kaidesini asla kabul etmez. İslâm, yalanı, hileyi, sömürgeciliği, haram mal yemeyi, insanları küçük görüp onlara zulüm yapmayı yasaklar. İslâm medeniyetinde bütün insanlar eşittirler. Aynı anne ve babadan doğan Allah’ın kullarıdırlar.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, İslâmı neşretmek için gazvelere çıkan orduya vasiyetinde bakın ne diyor:
“Allah yolunda, O'nu inkâr edenlere karşı savaşın. Hainlik yapıp ahdinizi bozmayın. İşkence yapmayın. Çocuk katletmeyin.”
Halife Hz. Ebubekir ise, İslâm ordusuna şu şekilde vasiyette bulunmuştur:
“ Ey İnsanlar! Durun, size vasiyet olarak on şey söyleyeceğim:
Hainlik yapmayın. Allah’ın size çizmiş olduğu sınırları aşmayın. İşkence yapmayın. Yaşlı, kadın ve çocukları öldürmeyin. Hurma ağaçlarını ve meyveli ağaçları söküp atmayın. Yeme maksatlı olmadan, koyun, sığır ve inekleri kesmeyin. Allah’a ibadet etmek için manastırlara kapanmışlara dokunmayın, onları İslâma dâvet edin”
Bugün Siyonistlerin Gazze halkına neler yaptıklarını gözlerimizle gördük. Evleri, camileri, okulları, hastaneleri yıktılar. Ağaçları kökünden söktüler.
Bu yapılanlar; hakkın kuvvette olduğunu iddia eden bir medeniyetin bozukluğunun ispatıdır. Siyonistler ise bu medeniyetin esaslı bir parçasıdırlar.
Bizim medeniyetimize gelince: İnsaf sahibi insanlar, onun için şu sözü söylemişlerdir:
“İnsanlık tarihi, Müslümanlardan daha âdil fâtihler görmemiştir.”
İşte bizim medeniyetimiz! İşte onların medeniyetleri...
Ey tarih! Aramızdaki hükmü sen ver.
TEŞEKKÜRLER
2.11.2008 tarihinde Yeni Asya’da yayınlanmış olan “Filistin’i Yahudilere vermedim” (Sultan Abdülhamid’in mektubu) başlıklı yazımı Arapçaya tercüme edip, 1.4.2009 tarihinde Ürdün’ün itibarlı gazetelerinden el-Düstur da yayınlayan; böylece Abdülhamid’in tavizsiz gür sesinin bir kez daha Arap âleminde duyulmasını sağlayan Hüseyin el-Hiyârî’ye bu satırlar aracılığıyla teşekkür ediyorum.
12.04.2009
E-Posta:
[email protected]@hotmail.com
|