Seçim bitti, Obama gitti, gündemimiz ne olsun?
Bu soruya farklı cevaplar veriliyor.
TBMM Başkanı Köksal Toptan, “Yeni anayasaya dönelim,” CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Ekonomiye dönelim” diyor. Bazı partilerde yüzler olağanüstü kongrelere dönüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan yorgunluk atmak için tatile döndü. Bir başkası başka şeye dönülmesi gerektiğini söylüyor.
Sivil anayasa değişikliğinden tamamen vazgeçtiği anlaşılan hükümet, Erdoğan’ın seçimler öncesi söylediği dört-beş maddede değişiklikleri hazırlamak için düğmeye basılıyormuş. Aylardır “Sivil anayasa yapılmalı” diyen Toptan da bu girişimlerden sonra “yepyeni bir anayasa yapmak için şu anda zeminin müsait olmadığı” gerekçesiyle bu fikrinden vazgeçmiş görünüyor. “Yepyeni bir anayasa şu aşamada yapılamaz, ama anayasa değişikliği şart” diyor. Ve önümüzdeki günlerde Türkiye’nin bunu tartışması gerektiğini söylüyor.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ise, “Anayasalar darbe dönemlerinde yapılıyor diye oturup yağmur duâsına çıkar gibi darbe duâsına mı çıkacağız?” diye sorarken, TBMM'nin bir kurucu meclis sıfatıyla seçilmiş olmadığı halde yeni bir anayasa yapmaya yetkili olduğunu ve aslî kurucu organ yetkisi kullanabileceğini söylüyor.
Ancak görülen o ki, 2007’den beri sivil ve demokratik bir anayasa bekleyenler hayal kırıklığına uğradı. Bu hükümetle başka baharda da yapılması zor görünüyor. Bilim kurulunun hazırladığı sivil anayasa taslağı da, AKP’nin bu taslak üzerinde yaptığı hazırlık da, birçok sivil toplum kuruluşunun hazırlıkları da tozlu raflarda yerini aldı.
Şimdi anayasaya makyaj yapılmaya çalışılıyor. Ancak unutmamak lâzım ki, makyaj zamanla akar ve altında yine eski görüntüler kalır. Yani anayasanın ruhu değişmez…
Görülen o ki, üçte biri değişerek adeta yamalı bohça haline gelen anayasaya yeni yamalar vurulacak. Bu dört-beş değişiklik de uzlaşma ile yapılmaz ise yine Anayasa Mahkemesi safahatı olacak. Yine tartışmalar, yine geri adımlar, yine boşuna harcanan zamanlar…
Dönüyoruz dönüyoruz, ama aynı yerde sayıyoruz. Yönümüzü bir türlü doğru yola, yani demokratik, sivil, özgürlükçü, insana önem veren bir anayasaya çeviremiyoruz.
İhtilâl anayasası ile yola devam…
* * *
NEVZİNELİ SAMİMİYET
20 Ocak’ta göreve başlayan ve daha görevdeki 100 gününü dahi dolmadan Türkiye’ye gelen Barack Hüseyin Obama’nın iki türlü yoğun Türkiye ziyaretinde verilen mesajlar kadar, samimî görüntüleri de iz bıraktı.
Obama’nın konuşmasını Meclis’te izleme imkânı bulduk. Milletvekillerinin oturduğu genel kurul salonunda önlerde yer kapıp ABD Başkanını yakından görmek isteyen bazı milletvekilleri ile basın locası gazeteciler tarafından Obama’nın konuşmasına saatler kala dolmuştu. Hadi gazetecilerin erkenden gelmesini anlayabiliyoruz. Çünkü, locanın yarısı bölünmüş ve ABD’li meslektaşlarımıza bırakılmıştı. Foto muhabirlerinin en güzel fotoğraf çekebilme açısı da ABD’li gazetecilerin olduğu bölümde kaldığı için, küçük çaplı itiş kakışlar da yaşandı. Ama milletvekillerine yer kalmama durumu da olmadığı için erken gelmesini kimse anlayamamıştı!
Obama ile ilgili diğer bir kulis bilgisi de, başkanın hem Gül, hem de Erdoğan’la samimî pozları oldu. Bir taraftan Başbakan’ın omuzuna el atıp, diğer taraftan da “Erdoğan’ın liderliğinden çok etkilendim” diye iltifatlar yağdırırken, Cumhurbaşkanımızın Obama’ya Kayseri mutfağından “Vişneli yaprak sarması, peynirli su böreği, içli köfte, enginarlı mantı ve limon kremalı safran sosu ile, fıstıklı baklava ve nevzine” ikram etmesi çokça konuşuldu.
Bir de Obama’nın resmîyetten sıkılıp, “Artık tanışıyoruz. Birbirimize ön adımızla hitap edelim” sözüne karşılık Gül’ün, “Birbirimizi ön adımızla hitap edecek kadar tanıyoruz” cevabı vermesinin ardından “Haklısın Abdullah” demesi Türk milletini ziyadesiyle mutlu etti.
Obama’nın İstanbul’da Sultan Ahmet Camiini ziyaretinde, cami kubbesinde yer alan 8 isimden birisinin Peygamberimizin (asm) torunu Hz. Hüseyin’in isminin de bulunduğunun söylenmesi ile tebessüm etmesi ile Meclis’teki konuşmasında “Benim ailemde de Müslümanlar var” demesi Obama’ya karşı bir sıcaklık oluşturdu.
Bu sıcaklık Bush yönetiminin açtığı yaraları kapatmaya yetecek mi, yoksa bu sevinçler kursaklarımızda mı kalacak önümüzdeki 4 yılda göreceğiz…
12.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|