Yarın sandık başına gidiyoruz. Aylardır yükselen meydanların tansiyonu düşerken, tansiyon sandığın açılmasını bekleyen partilerde yükselecek. Millet sandığa giderek belediye başkanını, muhtarını seçecek. Bu seçimin en çok hatırlanacak üç konusu olacak. Liderlerin birbirlerine karşı çok ağır lâflar sarf etmesi, YSK’nın seçimlere iki haftadan az bir süre kala açıkladığı kimliklerde TC numarası olma şartı ile sandık görevlilerinin başörtüleriyle görev yapamayacaklarını açıklaması ve BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazası…
Yazıcıoğlu’nun elim helikopter kazası siyaseti kilitledi, kimsenin seçimleri düşünecek hali kalmadı. Bütün liderler mitinglerini iptal etti. BBP genel merkezi geçmiş olsun ziyaretine gelenlerle dolup taşıyor. İçinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun da bulunduğu düşen helikopteri arama çalışmaları bu yazı kaleme alındığı saatlerde hâlâ bir netice vermemişti. Gergin ve üzüntülü bekleyiş hâlâ devam ediyordu. Çarşam günü saat 15.00 civarında düştüğü söylenen helikopterin günlerce bulunamaması birçok soruyu gündeme getiriyor. Hava şartlarının aramayı zorlaştırmasını kabul etmekle birlikte, son birkaç senede dört “şüpheli trafik kazası” geçiren Yazıcıoğlu’nun böyle bir kaza geçirmesi de soruların artmasına sebep oldu. Bundan yaklaşık 10 gün gönce gazetelerin Ankara temsilcileri ile birlikte bir yemekte buluştuğumuz Yazıcıoğlu, hazineden partilere verilen yardımlarından şikâyet edip, kendilerinin yardım alamadığını, bu yüzden her ile yetişmelerinin zor olduğunu söylerken serzenişte bulunmuştu. Hatta Yazıcıoğlu, yemeğe de bu yüzden bir saate yakın geç gelebilmişti.
Helikopte kiralanması gündeme geldiğinde de “Biz Hazine’den yardım alamıyoruz, arkadaşların desteği ile helikopter kiraladık” dediği de kamuoyuna yansıdı. Seçim kampanyası boyunca hep karayoluyla mitinglerine giden Yazıcıoğlu’nun, kurmaylarının iki ayrı mitinge katılabilmek için helikopter kiralama talebini şakayla da olsa “Beni öldürmek mi istiyorsunuz” diyerek helikoptere binmişti. Kaza sonrasında yaşanan bilgi kirliliği sinirleri hayli gerdi. Kazanın olduğu saatlerden itibaren, “Bulundular. Ağır yaralı yok. Hastaneye geliyorlar” türü devlet yetkililerinden alınan bilgilerin canlı yayınlarda duyurulması, sonrasında bu haberlerin yalanlanması ve bu yazının yazıldığı saatlarde yaklaşık iki gün geçmesine rağmen hâlâ koskoca helikopterin enkazına ulaşılamaması, kapalıyken bile cep telefonlarının sinyallerinin alınabilindiğinin söylenmesine rağmen kazanın olduğu günün gecesinden itibaren sinyallerin alınamaması büyük üzüntü, merak ve şaşkınlığa yol açıyor. Bir taraftan havadan, diğer taraftan üç bin kişi karadan zor hava şartlarına rağmen enkazı bulmaya çalışıyor. Helikopterde bulunan İHA muhabiri İsmail Güneş’in kazadan hemen sonra acil servisle yaptığı konuşmaya bakılırsa, yaralıların işi hayli sıkıntılı. Muhabirin—belki şoktan olabilir—Muhsin Yazıcıoğlu’nu helikopterde görememesi ve orada söylediği şu cümleyi aktarmak istiyorum. 112 görevlisinin “Aynı helikopter ile mi havalandınız?” soruna muhabir şöyle cevap veriyor: “Evet. Ayağım çok kötü kırıldı. Ölen de var her halde. Bu arkadaş kim ya!..”
Bu yazıyı okuduğunuz saatlerde İnşallah helikoptere ulaşılmış ve Yazıcıoğlu ile birlikte diğer 5 kişi de sağ olarak kurtulmuş olurlar. Allah ailesine, sevenlerine ve milletimize sabırlar versin.
* * *
ARTIK SÖZ SİZİN
Liderlerin seçim kampanyalarındaki üslûplarını iyice bozdukları, magandalı, adam olup olmadıkları, namertli, “ağız tadıyla küfür edemiyoruz” serzenişleri (!) gibi konular ile YSK’nın son andaki “kamusal alan” ve sandık kurullarındaki görevlilerin de “hizmet veren” oldukları iddiasıyla, sandık görevlilerinin başörtüleriyle görev yapamayacaklarını açıklaması konularındaki görüşlerimizi malûm olduğu için bu konulara girmeyelim.
MAZLUMDER’in genelgesinin iptali ve yürütülmesinin durdurulması için Danıştay’a açtığı dâvâ sonuçlanmadı. Başbakan Erdoğan’ın “Artık yetki. Nedir bu sıkıntı? Böyle şey olur mu? Demokrasi bu şekilde engellemekle tekâmül etmez. Arkadaşlarımız görüşüyor. Temennî ederiz bu yanlıştan dönülür” demesine rağmen yanlıştan dönülmedi. Yani, yarın sandık müşahitleri başörtülü olamayacaklar. Evet, yarın sandık başına gidiliyor. Buruk bir seçim olacağı muhakkak. Ama yarın bütün Türkiye’de sandıklarda oylar kullanılacak. Millet yarın artık seçim öncesinde ve seçim sırasında yaşanan karışıklıklara, kavgalara, seviyesiz tartışmalara, karşılıklı restleşmelere karşı “son söz benim” diyecek. Yarın herkes susacak, millet konuşacak. Milletin kararından sonra da herkes bu karara saygı göstermek durumunda kalacak. Burada esas olan, herkesin demokrasinin önemli göstergelerinden birisi olan sandığa gidip oyunu kullanarak demokrasiye sahip çıkmasıdır. Çünkü, son pişmanlık fayda etmez. Sandığa gidelim ki, demokrasi kazansın…
28.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|