Dün, 28 Şubat postmodern darbesinin 12. yıl dönümüydü. 28 Şubat 1997 tarihinde Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında açıklanan ve Türkiye’de siyasî, idarî, hukukî ve toplumsal alanda etkisi halen devam eden karanlık günlerin başlamasına sebep oldu.
Bu süreçte, sekiz yıllık kesintisiz eğitimle imam hatiplerin orta kısımları kapatıldı. Kur’ân kurslarına yaş sınırlaması getirildi. Batı Çalışma Grubu ile inanan kesimler fişlendi. Sermaye kesimi “yeşil”, “yeşil olmayan” şeklinde kategorize edildi. Başörtüsü yasağı sert bir şekilde uygulandı.
28 Şubat’la getirilen yasaklar devam ediyor. İşten atılanların için af çıkarıldı ancak, 1999’dan önce atılanlar işlerine dönemediler. Dönenler inançları gereği örttükleri başörtülerini açmak durumunda kalıyorlar.
* * *
12 yıl sonra hâlâ 28 Şubat’ın bıraktığı izler duruyor. Bu yüzdendir ki, 28 Şubat’ın yıl dönümünde toplantılar yapılıyor. Bu toplantılardan birisi de Bem-Bir-Sen tarafından düzenlendi. “28 Şubat’tan Ergenekon’a: Temiz toplum, Temiz Türkiye” başlığı ile yapılan panelde, 28 Şubat’tan Ergenekon’a uzanan sürecin aydınlatılması gerektiği tartışıldı.
28 Şubat postmodern darbesini destekleyen ve “5’li çete” diye adlandırılan ve sadece isimlerinde “sivil” olan bazı sendikaların başkanları şimdi milletvekili. Ne garip bir çelişki değil mi?
Antidemokratik oluşumlara destek veren sivil toplum kuruluşlarının (!) yanı sıra o süreçte demokrasiden yana tavır koyan sendikalar da olmuştu. Demokrasiyi savunan sendikalar bugün de bu tavırlarını sürdürüyor. Memur-Sen’e bağlı Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası 28 Şubat’ın 12. yıl dönümünde düzenlediği panelde konuşan sendikanın genel başkanı Mürsel Turbay’ın “Demokrasinin en güçlü yapısı olarak tarif edilen sivil toplum kuruluşlarını, böylesine antidemokratik süreçlerin hamisi, hatta aktörü olarak görmek ne kadar acı” diyordu.
Panelde konuşan Sendika Uzmanı Tarkan Zengin’in sendikaların ihtilâller ve ara dönemlerdeki duruşlarını anlatırken, çarpıcı örnekler verdi. Sendikaların hep bu dönemlerde zarar gördüğünü, 12 Eylül’de siyasî partilerle birlikte sendikaların da kapatıldığını anlatırken, kapatılmayan Türk-İş’in başkanının ihtilâlin yapılmasından sadece 2 gün sonra ihtilâlin lideri Kenan Evren’e gönderdiği mektupta, “Sizi destekliyoruz” dediğini hatırlattı. Görülüyor ki, “siviller” demokrasiden yana tavır alsalardı, 28 Şubat ya olmayacaktı, ya da bu kadar uzun süre izleri sürmeyecekti.
Panelde asıl çarpıcı konuşmayı eski cumhuriyet savcısı Gültekin Avcı yaptı. “Yarbay geliyor diye ceketini ilikleyen savcılar vardı. Savcılığımdan utandığım zamanlar oldu” diyen Avcı’nın 28 Şubat sürecini “milletin dinine ve benliğine meydan okuma” olarak değerlendirmesi ve peşinden de “Askerî darbeler bu millete ihanettir. 28 Şubat Türk milleti için utançtır” ifadelerini kullanması dikkat çekiciydi.
Avcı’nın konuşmasında dikkat çektiği bir konu ise, panelin isminde de yer alan “Ergenekon soruşturması” konusunda oldu. Ergenekon soruşturması başarıya ulaşsa bile, bundan sonra başka isimlerle yeniden yapılanmaların olabileceğini söyledi. Bunun engellemenin yolunun da yeni anayasa’nın hazırlanmasında yattığını söyledi. Askerî yargının mutlaka kaldırılması, askerî istihbaratın mutlaka Millî Savunma Bakanlığına bağlanması gibi bazı tekliflerini sıraladı.
* * *
Geldiğimiz noktada 28 Şubat’ın izleri hâlâ sürüyorsa yapılması gerekenin; sivil ve demokratik bir anayasanın yapılması ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi için yoğun çaba sarfedilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı ki, bir daha 28 Şubat’lar olmasın, Ergenekon türü yapılanmaların önüne geçilsin. Bunun içinde kusursuz ve tam bir demokrasi gerekiyor. Türkiye 12 yılını kaybetti, daha fazla kaybedilmemesi için sivillere görev düşüyor.
01.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|