Doğru ya da hileli ‘rapor’lu olmayan her erkek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı askerlik görevini yerine getirir. Vakt-i zamanında biz de askere gittik ve bu ‘görev’i yerine getirdik. Dolayısıyla hemen herkesin askerlikle ilgili tesbitleri, itirazları ya da aksaklıklarla ilgili değerlendirmeleri vardır.
Son yıllarda gündemi meşgul eden konulardan biri de askerlik süresi ve askerî harcamalarla ilgili değerlendirmelerdir. Her ne kadar ‘yetkili’ler askerlik süresinin kısaltılmayacağını açıklasalar da, tabandan her zaman bu yönde talepler geliyor. Bu iki mesele sakin bir şekilde tartışılsa belki de yaşanan ekonomik krizlere bile çare bulunabilir.
Askerlik süresinin kısalması gerektiğini yeniden gündeme taşıyan siyasetçi DP Genel Başkanı Süleyman Soylu oldu. Askerlik süresinin uzunluğundan haklı olarak şikâyet eden Soylu, “Hepimiz bu ülke için seve seve canımızı veririz, ancak neden korkuluyor, Türkiye’nin etrafında hangi tehdit var? Yunanistan tehdidi mi var? Orada askerlik dokuz aya indiriliyor. Hâlâ benim gencim, on beş ay askerlik yapıyor. Biz yepyeni bir Türkiye arıyoruz. Sivilliğin, barışın, demokratlığın Türkiye’sini, hep birlikte oluşturacağız” demiş. (Yeni Asya, 23 Şubat 2009)
Elbette bin bir türlü bahane üretip, bu teklife karşı çıkan olacaktır. Fakat şöyle düşünelim: Geçmiş yıllarda askerlik süresi daha da uzundu. O zaman da ‘askerlik süresi kısalsın’ diyenlere itiraz ediliyordu. Değişen Türkiye ve dünya şartları neticesinde askerlik süresi az da olsa kısaldı. Peki, kıyamet mi koptu? Türkiye’nin güvenliği tehlikeye mi girdi? Bunu gösteren her hangi bir delil var mı? Aksine askerlik süresinin kısalması, gençlerde ve millette bir memnuniyet meydana getirdi.
Askerlik yapanlar bilir. Daha ilk günden itibaren ‘askerlik süresi kısalacak’ diye hayalî haberler çıkar. Bu görevi yerine getirenler, ‘doğru olmadığını’ bildikleri halde bu haberlere, bu sözlere umut bağlar ve askerlik süresi boyunca ‘müjde’li haberler bekler. Ama bir türlü bu müjdeli haberler gelmez.
Askerlik konusu elbette ciddî bir konudur. Ama zaten Türkiye ve dünya şartları bu görevlerin giderek daha profesyonelce yapılmasını zarurî kılıyor. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla zaten son yıllarda profesyonel asker sayısı her yıl atttırılıyor. O halde bu gidişi daha da hızlandırmak lâzım. Konuşarak, tartışarak ve uzmanları dinleyerek; millet menfaatine olan uygulama ne ise onu tercih etmek en iyisi. Yoksa, böyle teklifleri gündeme taşıyanları itham ederek bir yere varamayız.
Tam da ‘Ekonomik krizden nasıl kurtuluruz?’ konusu gündemi meşgul ederken bu konuda tutarlı bir teklif tartışmaya açıldı. Ege Sanayiciler ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Akgerman, küresel krizin bütün kesimleri etkilediğine dikkat çekerek, “Bu dönemde daha fazla kamu harcamasına ihtiyaç var, ancak bütçe açığı riski buna imkân tanımıyor. Benim önerim, bu dönemde askeri harcamaların da ciddî bir oranında azaltılarak kamu harcamalarının arttırılmasıdır. Kemer sıkacaksak hep beraber sıkmamız gerekiyor. Askerî harcamalar yıllardır bu ülkede bir tabu olarak görüldü. Bütçeden ciddî rakamlar aktarılıyor. Şu günlerde o kurumun da kemer sıkmaması açıkçası, beni son derece üzüyor. Askerî harcamalar mutlaka büyüteç altına alınmalı ve kısıtlama getirilmeli” demiş. (Taraf, 28 Şubat 2009)
Türkiye bu konuları akl-ı selim ile tartışmaya mecbur gibi görünüyor...
01.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|