ırkıncı yaş, insan ömrünün dönüm noktasıdır. Hayatın gelişim sürecinde kazanılanların ve tecrübelerin ön planda olduğu kırk yıl daha sonrasında bu tecrübelerle kazanılan kemâlin ferdin ve toplumun faydasına hasredildiği dönemdir. Hayata bakış bir ölçüde kemâlini bulmuş ve pek çok şey yerli yerine oturmuştur. Risâle-i Nur dâvâsı gibi büyük ve kökleri Asr-ı Saadet’e dayanan bir dâvânın cevvâl veledi ve salâbetli bir genç fıtratındaki Yeni Asya kırkına ulaştı. Bir dâvânın ve mânevî bir misyonun temsilciliği konumundaki gazete, geçmiş zamanların dalgalanmaları ve dağdağaları ile yaşananların kazandırdığı tecrübelerle artık Nur dâvâsına yön verecek kâmil bir fert olma konumunda. Bu kemal, adeta o şahs-ı manevinin hücreleri hükmündeki bütün fertlere de sirâyet etmiş gibidir. Dâvânın azizliği içinde erken olgunlaşan bu fertlerin hepsinde kemal içinde bir enerji, vakar içinde dâvâsını ortaya koyan bir genç ruh hâli gözlenmektedir. Bu güzel kıvam kırk yaş olgunluğu ile çok daha vakur, mutedil ve sarsılmaz bir ruh halini temsil edecektir.
Varlığı Risâle-i Nur perspektifinden algılayan ve hayatı onunla anlamlandıran fertlerin oluşturduğu nuranî bir cemaatin mensuplarıyız. Kur’ân’da, Hazret-i Ali’nin Celcelutiye kasidesinde, Gavs-ı Azam’ın Fütuhu’l-Gayb’ında işaretlerle müjdelenmiş ve istikbalde yapacakları hizmetler ve samimiyetleri, ihlâsları dolayısıyla alkışlanmış bir cemaat. Dâvâsı ile bütün kâinatın alâkadar olduğu ve Hazret-i Muhammed’in (asm) büyük ve yaratılışa maksat, âleme ukde-i hayat olan dâvâsını günümüze taşıyan, Üstadı ve bütün mensupları ile hayâtî vazifeler üstlenmiş bir cemaat. İnsanlık Darü’s-Selâm yolunda bir geminin yolcuları ve bu cemaatin mensupları o geminin mürettebâtı. Bu yüzden dâvâ büyük, vazifeler çok ve fazlası ile hassasiyet gerektiriyor.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin çevresinde halka olmuş bir kaç samimî, fedakâr ve gayretli insanın çabaları ile başlayan ve günümüze kadar büyük gelişmeler kaydeden bu dâvâ, aslî yönü ile ve manevî anlamı ile gerçekten çok büyük ve âlemin bütün zerrelerini, her insanı ilgilendiren bir misyon üstlenmiştir. Hedefledikleri manevî ikbâli hayatlarının gayesi, adeta nefes alışlarının sebebi olarak addeden ve bu uğurda gecelerini gündüzlerine katan, mum ışıklarında Risâle yazan, hapse girip-çıkan, işkence gören, ancak bütün bunlardan sonra daha büyük şevkle hizmete sarılan bir topluluğun ahfâdıyız. Maddî ve mânevî bütün varlığını ortaya koyan, kalpleri adeta dâvâları için atan, günlük hayatın her ânında otobüste, trende, sokakta, misafirlikte insanlara dâvâsını ulaştırma telâşı içindeki insanların bayrağını bu güne taşıyoruz. Yeni Asya hakikatini de bu bayrağın temsilciliği konumunda algılıyoruz.
Geçmişte yaşanan her şey yaşanması gerektiği için yaşandı. Çünkü kaderin hükmüydü. Bunlardan Risâle-i Nur ölçüleri ile hayatını şekillendiren hiçbir ferdin âleminde ümitsizlik, şevksizlik, isteksizlik doğmamalı. Onların dâvâsı acz, fakr, şevk ve şükr-ü mutlak düzeyde hayata aksettirmeyi hedefleyen bir dâvâ. O dâvâda kırgınlık olmaz, küsmüşlük olmaz. Büyük bir yangından insanları kurtarmak üzere koşanların birbirlerine kızacak, küsecek vakitleri ve halleri olamaz. Yük ağır ve yardıma uzanan her ele ihtiyaç var ve rahmet okunmalıdır. Anlamsız çekişmelerin, lüzumsuz kırgınlıkların bir an evvel ortadan kaldırılması ve Risâle-i Nur hizmetine lâyık şevk ve gayretin, bitmek bilmez enerjinin tekrar kazanılması zamanıdır. Bu zaman, artık hizmet boyutlarının Türkiye sınırlarının dışına taştığı ve dünyanın her tarafından insanların bu ulvî dâvâyı anlamaya ve hayatlarının bir parçası haline getirmeye çalıştıkları bir zamandır.
Hıristiyan, Yahudi, Budist pek çok insan Risâle-i Nur’a yönelmiş ve onu kendilerine ulaştırma gayretimizin zayıflığından dolayı bizlere sitem etmektedirler. Artık hedef çok büyümüş ve yapılması gerekenler çok artmıştır. Nur hizmeti kendisini bu dâvâya mensup hissedenlerin birincil işi olmalıdır. Hem şevkimizi arttıracak ve büyük bir enerji verecek şekilde Üstadın müjdelediği cennetâsâ bir baharın çiçekleri baş göstermeye ve tomurcuklanmaya başlamıştır. Gaye-i hayâlimiz çok daha belirginleşmiş ve daha rahat hissedilir hâle gelmiştir. Bu yükün altından kalkabilmenin yolu sarsılmaz bir inanç, uykularımızı kaçıracak bir ümit ve tam bir dayanışma olmalıdır. Yani; ihlâs, samimiyet ve gayret. İnanın yarınlar hizmetimiz ve dâvâmız açısından çok daha güzel olacak. Bu gelişmelerde bizim de payımız olsun, gelinen noktanın mutluluğunu biz de paylaşalım istiyorsak birbirimize kenetlenmeli ve gayretimizi çok arttırmalıyız.
Gazetemiz ile paralel yürüyen dâvâmızın, geldiği kemâl noktasında insanlığa kazandıracağı şeyler de çok fazlalaştı. Geçmiş zamanların hızlı bir şekilde yoğurup pişirdiği bu dâvâ, insanlığın gelecek yüzyılında verâset-i nübüvvet vazifesini üstlenecek bir olgunluk ve kemâle de ulaştığının işaretlerini ortaya koymaktadır. Âlemlere Rahmet olan zatın (asm) bütün zerreleri kuşatan muhabbetini asra taşımaya namzet olmak kemâli, risâlet vazifesinin omuzlandığı yaş ile uyumlu olarak artık kazanılmış olmalıdır. Bundan sonraki süreç bahtsız olarak algılanan şu küreyi Medine-i Münevvere’ye dönüştürecek küresel Asr-ı Saadet’i hedeflemektir. Mânen kararmış şu medineyi Risâletü’n-Nur’un kalpleri kuşatan Nuru ile Nurlandırıp Medine gibi münevver kılmaktır. Âlemlerin Rabbi, Yeni Asya ile Asya’nın ve aynı kimliğe namzet yeryüzünün bahtını açsın İnşaallah.
24.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|