"Gerçekten" haber verir 15 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Hakan YALMAN

HAC, KOKULAR VE ŞEFFAFİYET



Hacılık makamına yükselmiş dostlarımız, kardeşlerimiz yavaş yavaş memleketlerine dönmeye başladılar. Bu iki aylık dönem hacca gitmemişler açısından çok önemli bir dönem. Mukaddes mekânların ve mübarek toprakların kokusu üzerine sinmiş dostlar henüz bu kokular üzerlerindeyken ziyaret edildiklerinde muhakkak o manevî atmosferin ruhu karşı tarafa da sinecek bir insibak ve insiyak hali yaşanacak ve o beldelerden dönen dostlar oksijen yüklenmiş eritrositler (alyuvarlar) gibi gittikleri bölgelerin manevî teneffüsüne vesile olacaklardır.

Ayrıca o mukaddes vazifeyi yerine getirmenin ruhta oluşturduğu şeffafiyet hali dünyevî hadiselerle bulanmadan bir an evvel halleri ile hallenmeye getirdikleri manevî atmosferi teneffüs etmeye çalışmak lâzım. Varlık âleminde işleyen temel sırlardan biri şeffafiyettir. Bu sırra mazhar olanlar, cismen ve şeklen kendilerini ön plana çıkarmazlar. Eşya içerisindeki işleyişleri, daha derinden ve nüfuz etme şeklindedir. Bu yüzden şekilleri, sınırladıkları belirli bir alan, katı bir yapıları yoktur. Her şeye, her şekle uyum sağlayabilecek derecede esnektirler, ancak her şeyin içine nüfuz ederek hayatî fonksiyonlar icra ederler. Bunun zıddı ise, Risâle-i Nur terminolojisinde teşahhusat şeklinde yer almaktadır. Teşahhusat sırrına mazhar olanlar ise daha katı, şekilleri belirgin olan ve belirli bir alanı sınırlamış varlıklardır. Nüfuz edebilmeleri, hatta aynı alanda bir başka varlıkla bir arada bulunabilmeleri bile çok zordur. Çoğu zaman mümkün değildir. Haliyle, sınırladığı alanda mutlak hakim olduğu hissini uyandırır. Varlık âleminde şeffafiyetin en güzel örnekleri nur (ışık, elektromanyetik dalgalar), hava ve sudur. Bu maddeler her yerde her şeyin içinde bulunup çok önemli görevler icra etmelerine rağmen o nesnelere şekillerini vermeye çalışmazlar. Havasız ve susuz hayat olmaz ancak bu hayatî fonksiyonlarını varlıklarından bile haberdar olunmayacak şekilde icra ederler. İnsan bedeninin ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün su olduğu bilinmektedir, ancak bunlara dışarıdan bakıldığında suyun var olduğu bile belli değildir. Diğer taraftan kayalar, taşlar ve bütün katı nesneler belirli bir alanı sınırladıkları ve oraya hakim olduklarını hissettiren, geçit vermez ve esnemez bir hali temsil etmektedirler. Sevgiyle insanları kuşatarak onları belirli bir şekle sokma gayreti şeffafiyeti, siyaset ve otorite yoluyla baskıyla aynı fiil teşahhusatı ifade etmektedir.

Fıtratın kanunlarından biri de aczin, fakrın ve şeffafiyetin gerçek ve nüfuz eden gücü arttırıyor olmasıdır. Bu sırra Risâle-i Nur da mazhar olmuştur. Kanada’da bulunan ve Amerika’nın emperyalist uygulamaları dolayısıyla Kanadalı olarak anılmayı tercih eden ve yakın zamanda İslâmla şereflenen Fred A. Reed bu durumu Anadolu Kavşağı isimli kitabının önsözünde şöyle dile getirmektedir: “Fakat, bütün bunların ötesinde, Bediüzzaman’ı incelemeye beni iten başka bir etken vardı. O da, onun üç hükümet ve siyasî rejimin değişmesine sahne olan siyasî ve askerî mücadele döneminde aktif bir katılımcı olarak uğradığı yenilgiydi. Çok-uluslu, görünürde İslâmî olan Osmanlı devleti karşısında, İttihad ve Terakki Fırkasının despotik idaresi karşısında ve sekülerist Cumhuriyet’in doktrinlerine karşı fikirleriyle yaptığı savaşta hep yenilmişti.

Ancak, bu yenilgi, rasyonalist bir analizin kaçırdığı ilginç bir metodla, zafere dönüşür. Bu zafer, sufî bakış açısıyla ifade edersek; tevazuun kibire, hikmetin kuvvete, ihlâsın dalkavukluğa, imanın küfre ve aczin kudrete karşı bir zaferiydi. Bediüzzaman’ın karakteri, hayatı ve yaptıklarıyla tanıştıkça, onun emsalsiz vasıflarına duyduğum takdir ziyadeleşti. Onu, yaşadığı dönemle sınırlı kalmayıp zamanımıza da uzanan mesajlar veren biri olarak gördüm.”

Son zamanlarda ortaya çıkan çok ilginç bir sonuç kokunun hayatımızda sandığımızdan çok daha önemli bir yerinin olabileceği. Çünkü, genetik yapı üzerinde koku ile ilgili bilgilerin kodlandığı bölüm genomun yüzde birini veya üçünü işgal edecek kadar geniş bir alanda yer alabiliyormuş. Görme fiili üç farklı tip reseptörle gerçekleşirken, koku alma iki bin reseptörle tanımlanıyor.

Bu durumda kokunun şekilden uzak daha şeffaf yapısı ile ulvî mânâları daha net ortaya koyabileceği akla geliyor. Kesretin katılığından uzak ve son derece lâtif varlıklar içinde en şeffaf olan yapılardan biri olan koku belki de sandığımızın ve önemsediğimizin ötesinde hayatımızda çok farklı roller üstleniyor. Bu sektöre dünya genelinde verilen önem ile genlerimizde kodlanması için ayrılan alan kokunun öneminin maddî göstergeleri olmalı. Ulvî nağmeler, estetik görüntüler gibi kokular da, bazı mânâları kelimelerin kısır ve aciz kaldığı noktalarda daha rahat ve şekilsiz anlatmamıza ya da hissettirmemize yardımcı olabilir. Uzakdoğu geleneğinde ayrı bir yeri olan koku aromaterapi adı altında tedavide ve farklı mesajların beyne iletilmesinde kullanılıyor. Geleceğin iletişim dilinde kokuların, önemli bir yeri olacağa benzer. Bu yüzden kokuları, ustalıkla kullanan ve onlarla adeta bir beste yapar tarzda mesaj verir hale getirenler kendilerini karşı tarafa çok daha etkili ve şeffaf bir yapı içinde ifade edebilecekler.

Arafat’ın, Müzdelife’nin, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’nin kokusu üzerlerine sinmiş dostların halleri ile hallenmek için güzel bir dönem içindeyiz. Değerli bir dostum şöyle demişti: “Hac dönüşü ilk bir ay aynı melekler gibi olursun. Kendini bu dünyaya ait değil de uhrevî âlemlere aitmiş gibi hissedersin. Zamanla dünya hali ile hallenme süreci başlar ve tedricî olarak yaklaşık üç ay içinde eski haline doğru gerilersin.” Âlemlerin Rabbi bizi O’na ait güzelliklerden ve uhrevî âlemlere ait kokulardan ayırmasın. Haccın mânâsını ruhlarda oluşturduğu şeffafiyet ve acziyet, bütün ruhlara ve dünyaya yansısın.

15.12.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.12.2008) - HAC, KOKULAR VE ŞEFFAFİYET

  (08.12.2008) - Kurban ve kurbiyet

  (01.12.2008) - DİN UMUMUN ORTAK MALIDIR

  (24.11.2008) - Âlemlerin Rabbini sevmek

  (17.11.2008) - Varlığa duyulan iç güven ve huzur

  (10.11.2008) - Dünya genelinde hizmet sorumluluğu

  (03.11.2008) - Musibetler ne söyler?

  (27.10.2008) - KÜRESEL DÜNYADA MANEVÎ HİZMET

  (20.10.2008) - BÜYÜK PATLAMA NEDEN BÜYÜKTÜR?

  (13.10.2008) - Dikkatli konuş! Batmaktan kork!

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır