Meyve olgunlaşınca toprağa düşer”. Gerçekten de her meyve toprağa düşmeli mi? Her sene, birbirinden nefis meyveler veren bir ağaç için belki de “meyveye ihtiyacı yok” denilecek! Fakat meyveler sadece ağaçlara mahsus değil!
Devletlerin, milletlerin, cemiyetlerin ve ailelerin de meyveleri var. Tefekkürün, düşüncenin, çalışmanın, hizmetin, gayretin ve ilmin de meyveleri var. Misâller çoğaltılabilir. Hepsi de günü geldiğinde meyvelerini verirler. Bazı meyveler toprağa karışır, heder olur. Bazıları da daha dalında iken, kendisini iştahla ve sabırla bekleyenlere yiyecek olur.
Meyvenin rahat yenilebilmesi için de olgunlaşması şarttır. Hani vaktiyle birisi: “Terörün olgunlaşması için bir yıl bekledik” demişti… Evet “sabreden derviş, muradına ermiş”. Ham ve ermemiş meyvenin hem boğazdan geçmesi, hem de hazmı zordur.
Gerçekte dervişin muradı, bir başkası değil, kendisinin olgunlaşması ve kendisinin ermesidir. Kendisini yaratıcıya kul, topluma da hizmetkâr ve dost olmaya adamış bir gönlün ve kalbin muradı ve hedefidir bu… Nitekim Mevlâna: “Hamdım, piştim, yandım!” der. İslâm onu öyle bir olgunluğa ulaştırmıştır ki, asırlar onun tefekküründeki, sözlerindeki ve yaşantısındaki tad ve yumuşaklığından bir şey eksiltememiştir. Hâlâ mânevî sofralarda mutena yerini muhafaza etmektedir.
Risâlei Nur’da ifade edildiği gibi ağaç, çamurdan ve bulanık sudan rahmeti İlâhî ile elde ettiği leziz gıdaları meyvelerine yedirir. Demek ki, meyve vermek için feragat ve fedakârlık şart! Rahmet hazineleri o incecik saptan yol bularak meyveye doğru akar. Meyveler olgunlaştıkça saptan akan gıdalar azalır. Onlar azaldıkça sap kurumaya ve bırakın haricî bir etkiye, kendi ağırlığına bile dayanamaz hâle gelir. “En önce, en olgun meyve düşer.”
Gerçekte meyveyi tutmak için ya ağaçta olduğu gibi gıda vermeye devam etmek yada bir cazibe, bir çekim merkezi oluşturmak gerekiyor.
Yirmi Beşinci Söz’de şöyle bir ifade geçer: “Güneş, nuranî bir ağaçtır. Seyyareler onun müteharrik meyveleri... Ağaçların hilafına olarak Güneş silkinir, tâ o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse, düşüp dağılacaklar.” Bugünkü fizik, bütün kâinatta cârî olan çekim kanununun varlığını çok iyi bilmekle birlikte, mahiyeti hakkında söyledikleri teorinin ilerisine gidememektedir. Zerrelerden yıldızlara kadar her mevcutta bir çekim ve câzibe var, ancak mutlaka hareket de var.
Güneşin gezegenimizi çekmesi, güneşin doğuşu ve batışı gibi belirli bir kânuna bağlandığı için rahat uyuyabiliyoruz. Yağmur gibi olsa idi, sistemin bütünlüğü ve muhafaza için, sınır boylarındaki askerden daha fazla teyakkuzda olacaktık.
Bugün, milletler arası ittifaktan, devlet yapısına ve cemiyet ve cemaata ve en küçük birimlerden olan ailelere kadar bölünmek ve dağılmak ve meyveleri bir arada tutamamak; korkulu bir rüya haline gelmiştir. Hep dış mihraklar suçlanır ancak, câzibeniz yoksa ve verecek bir şeyiniz de kalmadıysa meyveler düşmek için haricî bir etkiyi bile beklemez.
Eğer bağlarınız ağacınki gibi sadece maddî ise, sakın silkinmeyin, kıpırdamayın; içe kapanın ki, meyvelerinizi muhafaza edebilesiniz. Ama ne zamana kadar? Sovyetler içe kapandı, ağacı silkeleyecek rüzgârların bile önüne demir perdeler çekti ama meyvelerin düşmesini önleyemedi; sadece erteledi.
Güneşin dev kürelerle bağı; bir mânâda maddî değil, ne zincirler ve ne de direkler var. Rad Sûresinde de ifade edildiği gibi; sema direksiz yükseltildi, direksiz yaratıldı. Ondaki faaliyet ve hareket, hâsıl olan câzibe, sıcaklık ve ışık olmasaydı ne güneş sisteminde olabilirdik, ne de bir arada olmamız bir işe yarardı.
Evet sadece câzibe de yetmiyor. Çünkü bugün, sadece fizikî gücü ile bir câzibesi olup da, sıcaklığı ve ışığı yada nuru olmayarak, bir arada kalmaya çalışanların zoraki birlikteliğinin fazla uzun sürmediği açıktır. Belki de iyi bir politikacı, dengeleri koruyan iyi bir siyasetçi iseniz yada güçlü silahlara sahipseniz; devleti ya da kalabalıkları bir arada tutabilirsiniz. Fakat içerde gerçekten bir faaliyet, bir hareket yoksa, her şeyden korkarak ağaç gibi kıpırdamadan kalacak ve bütün enerjiniz sadece birliği muhafazaya akıp, heder olup gidecektir.
Bir olmak, beraber olmak ve güçlü olmak; yıllık olduğu gibi asırlık hatta çağlar boyu ancak olgunlaşan meyveleri de elde tutmak için zerrelerden yıldızlara kadar cârî olan kanunlara ve feleğin çarkına uygun hareket etmek gerekiyor.
27.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|