Öğretmenler odası, Türkiye’nin hali hazırdaki meselelerini nasıl halledebileceğinin temel çıkış noktalarından biri olmalıydı. Ne yazık ki, kendi dinine ve değerlerine semptomatik yaklaşım hastalığını akılcılık olarak sunan bir eğitim anlayışının figüranları olarak kullanılan öğretmenler, her noktasında bozulma işaretleri görülen bir ülkenin sıradan “öğretim memurları”dır artık.
Bir ülkeyi dönüştürecek temel projelerin üretilmesi gereken yerler olan okullarımızın da hangi öğretmenlerle bunu başarabileceği temel sorulardan biridir. Genel bir bakışla, öğretmenlerimizin fikrî inkişaflarına ilham noktalarından biri olabilecek öğretmenler odası resmine bütüncül bir bakışla, Türkiye’nin geleceği ile ilgili iç açıcı sonuçlara ulaşabilmek mümkün müdür? Bu sorunun cevabı, öğretmenin milleti özüne döndürebilecek değerler manzumesini kullanabilecek bir ruha ve bilince sahip olup olmamasıyla yakından ilgilidir. Öğretmenler odası verilecek cevapların ipuçlarıyla doludur. Buyurun öğretmenler odasına:
Şüphesiz, öğretmenler odasının gündem maddelerinin başında öğretmenlerin maddî sıkıntıları gelmektedir. Öğretmenlerimiz yaşadıkları ekonomik sıkıntıları haklı olarak sıkça konuşmaktadırlar. Bugün eğitim sistemiyle ilgili yaşanan aksaklıkların öğretmenlerin maddî anlamdaki sıkıntısıyla birebir ilişkilendirilmesi meselenin önemli bir yönüne işaret etmektedir; ancak bu sıkıntıların ortadan kaldırılması sistemin düzlüğe çıkacağı anlamına gelmemektedir. Öğretmenliğin başlangıcından itibaren bir şefkat ve meşakkat mesleği olduğu, hoş bir özdeyiştir şimdilerde.
Okullar iyi yönetilmemektedir. Çağdaş eğitimin gereklerinden yoksun olan liyakatsiz kişilerce idare edilen okullar kendisine emanet edilen genç beyinlerin geleceğini tesadüflere bırakmaktadırlar. İşin acı tarafı, bu liyakatsizliğin üst düzey kadrolarla paralellik arz etmesidir. Genel olarak sistem iyi idare edilmemekle beraber, bundan sürekli şikâyet eden öğretmenlerin kendi başarısızlıklarının faturasını kötü idareye kesme kolaycılığı onulması zor bir hastalığın habercisidir.
Öğretmen, ideolojik yaklaşımlara kurban edilen bir sistemin kuklası haline getirildiğinin çoğunlukla farkında olmayarak temel meseleleri ötelemektedir. Futbol, maaş zamları, magazin programları, borsa, vb. meseleler birinci derecede zihinleri meşgul etmekte, öğrencilerin iç dünyasında yaşadıkları buhranların ve problemlerinin farkına bile varılmamaktadır. Öğretmen, kendisine muhtaç gönüllerin farkında değildir.
Öğretmenler odasında “haylaz, yaramaz, bilumum hayvanatla akraba!” öğrencilerin durumları önemli bir tartışma konusudur. Gündemin en önemli kısmını bu öğrencilere verilecek cezalar teşkil etmektedir. Hasılı, okullarımızda öğrenci-öğretmen ilişkileri çoğunlukla problemlidir. Öğrenci, öğretmenini örnek bir model olarak görememektedir. Onun gözünde öğretmen; maaş karşılığında kendisine teorik bilgileri aktaracak bir memurdan başkası değildir. Öğretmen kendisini anlayamamakta, kendini farklı bir birey olarak kabul edememektedir. Saygınlığın yitirilmesine ve çoğunlukla çatışmaların doğmasına yol açan bu anlayış “öğretmen” kimliğini yerlerde süründürmektedir. Bilgi, ahlâk ve faziletle birlikte şefkat ve merhamet odağı olması gereken öğretmen; öğrencilerine hakaret eden, üstesinden gelemediği türlü türlü zaaflarının ve sorunlarının acısını öğrencisinden çıkarmaya çalışan, öğrencisini eğitmek-geliştirmek adına pek fazla çaba göstermeyen bir görüntü içersindedir. Öğretmenler odasında bunların nasıl aşılacağı sorusu, toplantıların “dilek ve temenniler” kısmında olduğu gibi geçiştirilen kısımlardandır.
Geri kalmış bir toplumun acısını en çok hissetmesi gereken öğretmenler, daha çok kendi geri kalmışlıkları ile ilgilenmekte, ilerlemeyi daha çok maddiyatla ilişkilendirmektedirler. “Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek” sosyal hastalığı öğretmenler arasında da yaygındır. Kendisine emanet edilen tertemiz yürekler için didinen, ‘onlara bugün neler öğretebilirim?’ sorusuyla okula adım atan örnek öğretmenler azalmaktadır.
“Çağdaş bir aydın” tipi olarak düşünülen öğretmen gerçekten bugün bir “aydın” mıdır? Günümüz öğretmeni; okuma- araştırma cehdiyle, millî ve manevî değerleri yaşatma kabiliyetiyle ve bunları yeni nesillere aktarabilme gücüyle bir aydın olabilmiş midir? Öğretmenler odası bu kaygıların paylaşıldığı yer midir?
Dün öğretmenler günüydü. Sevgili öğretmenim, yaşadığı sıkıntıları unutması için ağzına bir parmak bal çalınan kişi görünümündeydi. Eğlendi, sevindi, avundu. Hepimiz için, kendine gel öğretmenim!
25.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|