ANAYASA Mahkemesi, üzerine masum insanların kanlarının bulaştığı 1960 Anayasasının kurguladığı bir yargı organı. Dahası Yassıada’da yargılama adı altında sergilenen komedinin, utancın, zulmün başrol oyuncularının ilk üye olarak atanarak, kuruluşunda bu utanca ortak edilen bir yargı organı.
Anayasa Mahkemesi kararlarında, mahkemenin kuruluşunu kanlı bir askerî darbeye borçlu oluşunun bıraktığı bir burukluğun var olduğuna ilişkin bir emareye rastanabileceğini sanmıyorum. AYM, bir başka askerî darbeyle kuruluşunu borçlu olduğu 1960 Anayasasının yürürlükten kaldırıldığı dönemde de suskun kalmayı tercih etmişti. Mahkemenin o dönemde ki üyelerinin bununla da yetinmeyip, darbenin elebaşılarını tebrik ettiklerini hatırlamak gerekir.
1982 Anayasasının hazırlanış ve halkoyuna sunuluşundaki hukuk dışı uygulamalar sebebiyle, bu anayasanın meşrûiyeti haklı olarak sorgulandı. Anayasa Mahkemesinin 1982 Anayasasının uygulanmaya başlandığı günden bu güne verdiği kararlarda, anayasanın hazırlanış ve yürürlüğe girişi ile ilgili herhangi bir eleştiride bulunduğu hatırlanmıyor. Anayasa Mahkemesinin, demokratik süreçlerin eksiksiz işletilerek, gerçek bir toplumsal sözleşme niteliğinde bir anayasa hazırlanması hususunda bir beklenti içerisinde olunduğuna ilişkin hiçbir işareti ise hatırlamıyor.
Mahkeme, anayasa değişikliklerine ilişkin verdiği son kararda, Anayasaların “hukuksal çerçeve dışında yer alan” güçler tarafından hazırlanmasını adeta onaylamakta ve bunu, anayasaların hazırlanması açısından aslî bir süreç olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Mahkeme, yürürlükteki anayasal düzene karşı girişilecek “hukuksal çerçeve dışında yer alan” bir eylemin başarılı olması halinde “yeni hukuksal düzenin temel esaslarının ne olacağını belirleyen anayasa koyucu” irade olacağına inanmaktadır. Mahkemeye göre “hukuksal çerçeve dışında yer alan” kalkışmanın kurgulayacağı yeni düzeninin herhangi bir meşrûiyet kaygısı taşımasına gerek yoktur. Zira kendisi baştan anayasa uygulayıcı bir yargı organı olarak böyle bir meşrûiyet tartışmasına girmeyeceğini deklâre ediyor. Mahkeme satır aralarında ülkemiz açısından “Katılımcı, müzakereci ve uzlaşıyı esas alan demokratik” usullerde hazırlanmış ve kabul edilmiş bir anayasa hazırlanmasını uzak görüyor. Mahkeme verdiği son kararlarla böyle bir süreci imkânsız kılmasa da oldukça zorlaştıracak yorumlarda bulunmaktan da geri kalmıyor.
Mahkemenin “hukuksal çerçeve dışında yer alan” diyerek yergi ve övgü ifade etmekten kaçınarak, ülkemiz açısından bir veri olarak kabul ettiği anlaşılan askerî darbelerin, hangi yöntemle hazırlanmış ve kabul edilmiş olursa olsun ilân edecekleri Anayasanın “Temel düzen normu haline geldiği andan itibaren, tüm anayasal kurum ve kuruluşların meşrûiyetlerinin dayanağı haline” geleceği inancındadır. Bu anlayış yüksek yargıda etkinliğini sürdürdüğü sürece Türkiye, daha nice “Darbe Günlükleri” okumak zorunda kalacak, nice “Ergenekon” veya adı başka soruşturmalarla beyhude uğraşacaktır.
Sizce, yürürlükteki Anayasaya karşı girişilecek, “hukuksal çerçeve dışında yer” alan güçlerin uygulamaya koyacağı anayasanın meşrûiyetini önceden ilân eden Türk Anayasa Mahkemesinin demokrasiyle barışık olduğu söylenebilir mi?
31.10.2008
E-Posta:
|