ABD’deki ekonomik kriz bütün dünyaya dalga dalga yayılırken yeniden tanımlanması gereken kavramlardan bir tanesinin de “zenginlik” olduğu ortaya çıktı.
Papa yaptığı açıklamada malî krizi “İlâhî ikaz” olarak değerlendirip, kariyer ve para üzerine kurulan hayatların kum üzerine yapılan evlere benzediğini söyledi. Hani çocukların sahilde kumdan özenle inşâ ettiği şatoların, rüzgâr ve dalgaların etkisiyle ansızın yerle bir olması gibi para ve kariyer merkezli hayatlar da bu krizle tepe taklak oldu. Süslü ve cazip “çağdaş medeniyet” maskelerinin gizlediği karanlık yüzler teker teker ortaya çıkıverdi.
Sefih medeniyetin çürük temelleri
“Bu medenilerin içi dışa çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir” diyen Bediüzzaman Hazretleri geçtiğimiz yüzyılın başlarında bugünleri de kuşatacak tesbitlerde bulunuyordu. (Bediüzzaman Said Nursî, Rüyada Bir Hitabe, Sünûhat) Sefih medeniyeti “seyyiâtı hasenatına galebe etmiş” (günahları, kötülükleri iyiliklerinden fazla) olarak tanımlayan Bediüzzaman Hazretleri, bu medeniyetin temellerini şöyle sıralıyordu:
Kuvvet, mücadele, menfaat, menfî milliyet, zevk ve eğlence… Bediüzzaman’ın tâbiriyle insanı melek derecesinden köpekliğe (!) indiren beş düstur.
Sefih medeniyetin beşerin yüzde seksenine mutsuzluk getirdiğini, yüzde onunu hayalî saadete kavuşturduğunu, diğer onunu da hayalî mutluluk ve mutsuzluk arasında şaşkın bıraktığını ifade etmiştir ki, yüz yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen bu tablo değişmemiştir.
Dünya kaynaklarının yüzde sekseninin, yüzde yirmilik bir azınlığın elinde olduğu, geriye kalan yüzde yirmiyi ise insanoğlunun yüzde sekseninin paylaşmaya çalıştığını bugün araştırmacılar ifade ediyorlar. Yani on dilimli pastanın sekiz dilimini iki kişi “aksıra tıksıra, tıkınarak” yerken, geriye kalan iki dilimini sekiz kişi paylaşmaya çalışıyor (!) Sefih medeniyetin beşeri getirdiği nihaî nokta bu!
Oysa ki mutluluk umumî olmalı, bütün insanlığı ya da en azından çoğunluğu kuşatmalı.
Bugünkü tablo bu noktadan çok uzakta! “Sen çalış ben yiyeyim!” felsefesiyle faizlerin tavan yaptığı, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” mantığıyla zulüm ve haksızlığın kol gezdiği, fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olduğu günümüz toplumlarında şefkate, merhamete, yardımlaşmaya, dayanışmaya ne kadar da ihtiyacımız var!
Ya İslâm medeniyeti?
İnsanı insan yapan bütün bu değerler “insaniyet-i kübrâ” olan İslâm’da mevcuttur. Bediüzzaman Hazretleri, yazının başlarında zikrettiğimiz “Rüyada bir hitabe” başlıklı bu çok orijinal makalesinde Peygamberimizin (asm) yaşadığı ve emrettiği medeniyetin, sefih medeniyetin sırlarının herkesçe anlaşılmasından sonra inkişaf edeceğini anlatır. Sefih medeniyetin çürük temellerinin yerine sağlamlarının yerleştirilerek insanlığa umumî bir saadet getirileceğini müjdeler. (Bu tesbitten anladığım olayların fıtrî akışının beşeri bu noktaya getireceği. Yani İslâmın güzelliği kavrulan gönülleri fethedecek. Yoksa zorlama ve baskı ile olacak bir inkılab değil! Zaten aşağıda ifade edeceğimiz gibi olayların gidişâtı da o yönde.)
Haklı olanın kuvvetli, fazilet, muhabbet, hürmet, dayanışma ve yardımlaşmanın hâkim olduğu bir medeniyettir İslâm medeniyeti.
“Ümitvâr olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür seda İslâmın sedası olacaktır” tesbiti de yine gaybî bir müjde olarak eserde yer alır.
Dersimiz: Şefkat ve merhamet
Çok ilginçtir. Sefih medeniyetin “tüketiyorum, o halde varım” felsefesiyle şekillenen “çok kazan çok tüket” merkezli hayatından sıkılanlar Batı toplumlarında “gönüllü sadelik” akımını ortaya çıkardılar. İhtiyaçları kadar harcıyorlar, fazlasını muhtaçlara yardım olarak veriyorlar.
New York’taki Trend (TRI) Enstitüsü Müdürü Gerald Celente’ye göre “voluntary simplicity” (gönüllü sadelik) 21. yüzyılın trendi olacak. Celente bunu “Daha gelişkin bir ahlâk arayışı, ruhsal alanda yoğunlaşma çabasının sosyal yaşama yansıması” biçiminde değerlendiriyor. (Aktüel, Mart 1996)
Yine medyada yer alan haberlerden ABD’de hapishanelerde özellikle genç ve çocuk yaştaki mahpusların merhamet ve şefkat duygularını inkişaf ettirebilmek için özel eğitim programları uygulandığını öğreniyoruz. Acı çeken insanların yer aldığı filmler seyrettirilip “Onun yerinde sen olmak ister miydin?” gibi sorularla şekillenen şefkat ve merhamet müfredatı önümüzdeki günlerde okullarda ders olarak konulursa şaşırmamak gerek…
Batı toplumlarında bütün bu gelişmelerin varacağı nihaî nokta fıtrat dininin elmas misal medeniyet esasları değil mi?
Yeter ki biz ümidimizi kaybetmeksizin şevk ve gayretle iman hakikatlerine çalışalım.
12.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|