ÜLKELERİ dünyaya tanıtan unsurların başında tarihî ve kültürel değerler gelir. Çok engin bir tarihî geçmişimiz ve pek zengin kültürel değerlerimiz olduğu halde, bugün dünya ülkelerine kendimizi yeteri kadar tanıtıp, hak ettiğimiz desteği alamıyorsak, nerede hata yaptığımızı sorgulamamız gerekir. Dünya tarihine damga vuran büyük devletler kurmuş, yüksek medeniyetlerin mimarı olmuş bir milletin torunlarıyız. Atalarımız dünya coğrafyasını defalarca değiştirmiş, başka milletlerin kaderine hükmetmiş, çağ kapatıp çağ aşmışlardır. Bu şanlı medeniyetimize, şerefli mazimize rağmen, bugün bizi yeterince tanımayan milletler varsa, büyük ihtimalle bizi unutmuş olmalılar. Kusur onlarda değil, onlara kendimizi unutturan davranışlarımızdadır. Biz kendi değerlerimizden vazgeçtik, mazimizi unuttuk, bu durumda başkalarının da bizi unutması gayet normaldir.
Şimdi ise, tanıtımın önemini yeni keşfetmiş gibi kendimizi dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz. 2008 yılı için bütçemizde tanıtım amacıyla yüz kırk milyon dolarlık bir fon ayrılmış bulunuyor. Uluslar arası faaliyetler, çeşitli lobi faaliyetleri ve spor müsabakaları ile kendimizi dünyaya tanıtmaya çalışırken, büyük miktarda masraflara katlanmak zorunda kalıyoruz. Bunu yaparken de yine tarihimize ve mazimize müracaat etmek zorunda kalıyoruz. Tanıtım için reklâm amaçlı basılan broşürlere bir bakın, üzerinde ya Selimiye ve Süleymaniye gibi muhteşem bir cami resmi, ya Topkapı Sarayının ihtişamı, veya da Mevlânâ ve Yunus Emre gibi tarihî ve dinî motiflerimiz vardır. Kültürel ve folklorik değerlerimiz de, yine eskinin izlerini taşımaktadır. Bir zamanlar unutmaya çalıştığımız tarihimizden ve medeniyetimizden medet umarak kendimizi dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz.
Ülkelerin tanıtımında tarihî ve kültürel eserler kadar önemli olan bir diğer tanıtıcı unsur da, dünya çapında eserler veren, ödüller alan yazarlar, düşünürler ve san’atçılardır. Mevlânâ ve Yunus Emre gibi büyük insanlar, eserleri ve düşünceleri ile birçok ülkede tanınmakta, böylece ülkemizi de tanıtmaktadırlar. UNESCO tarafından 1991 yılı “YUNUS EMRE SEVGİ YILI” olarak, 2007 yılı da “MEVLÂNÂ HOŞGÖRÜ YILI” olarak ilân edilmiş, çeşitli faaliyetler düzenlenmiştir. Böylece ülkemizin tanıtımı için bu güzel insanlar güzel birer kültür elçisi olmuşlardır.
Son yıllarda Risâle-i Nur ve Bediüzzaman isimleri de, ülkemizin dünyaya tanıtılmasında önemli vazifeler îfâ etmektedir. Bir zamanlar yazılmasını ve yayılmasını önlemek için devletin büyük çaba sarf ettiği eserler, bugün ülkemizi dünyaya güzel bir imajla tanıtarak vatana ve millete çok büyük bir hizmette bulunmaktadır. Risâle-i Nurlar, dünyada en çok okunan Türkçe eserler olarak, hem Türkiye’nin tanıtımında, hem de İslâm’ın yayılmasında pek büyük bir vazife ifa etmektedir. Altı bin sayfalık bir külliyât olarak, kırka yakın yabancı dile çevrilmiş ve dünyanın hemen her yerinde okunmakta olan Risâle-i Nurlar, hem ülkemizi, hem dilimizi, hem de dinimizi dünyaya tanıtmaktadır.
Risâle-i Nur’a kavuşan başka milletlerin fertleri, böyle bir eserin ve müellifinin Türkiye’den çıkmış olmasına gıpta ile bakmaktadırlar. Bu hazinenin kaynağının bizde olması, ülkemiz için büyük bir şans ve bir nimettir.
Gönül isterdi ki, devletimiz de bu şansın farkında olsun ve daha çok ülkeye daha kolay bir şekilde Risâle-i Nurların ulaşması için gayret göstersin. Ama tam aksine bir hareket edilerek, yıllarca bu eserler yasaklanmış, okuyanlar ve yazanlar zindanlara atılmış, Nurların müellifi Bediüzzaman, zamanın en acımasız zulüm ve baskılarına maruz kalmıştır. Bir zamanlar Nurlarla mücadele etmek, neredeyse bir devlet politikası haline gelmişti. Bediüzzaman gibi bir vatansever ve cumhuriyet sevdalısı insan, yıllarca vatan haini ve cumhuriyet düşmanı olarak tanıtılmaya çalışıldı. Ama güneşi balçıkla sıvamak mümkün olmadığından, zulüm rüzgârları estikçe nurlar daha fazla parladı. Bugün ise, kırk dile tercüme edilerek milyonlarca insan tarafından hararetle okunmaktadır. Böylece ülkemizin tanıtılmasında da şerefli bir görev ifa etmiş olmaktadır.
Kendi aydınlarımız, entelektüellerimiz ve hatta diyanet işlerimiz Bediüzzaman’ı ve Risâle-i Nur’u görmezden gelseler bile, dünya görüyor, takdir ediyor, istifade ediyor. Risâle-i Nur bir güneş gibi hem kendini tanıtıyor, hem de ülkemizi ve milletimizi tanıtıyor. Güneşe karşı gözünü kapayanlar ise, sadece kendilerine gündüzü gece yapıyorlar.
18.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|