Geçen hafta Avustralya‘da bir iftar yemeği verildi. “Government House” iftarı Viktorya Valisinin, 1870 yılında inşa edilen tarihî konağında gerçekleşti.
İftara, Viktorya Valisi Prof. David de Kretser ve eşi ev sahipliği yaptı.
Üst düzey bürokratların, çeşitli mesleklerden seçkin dâvetlilerin katıldığı yemeğe devlet erkânının yanı sıra ABD, İngiltere, Almanya, Endonezya ve Türkiye Başkonsolosları, üniversitelerin rektör ve dekanları, yazılı ve görsel medyanın üst düzey yöneticileri, dinî liderler ve önemli toplulukların temsilcileri katıldı. Çok kültürlü bir toplum olan Avustralya’da çeşitli kültür ve dinlerden pek çok insan bu iftar yemeğinde buluştu, iftar heyecanını birlikte yaşadı. İftar öncesi salonda ezan okundu, akşam namazı kılındı. İftar duâsı yapıldı. Ve Kur’ân tilâvetiyle başladı iftar. Yemeğin nihayetinde, serbest kürsü konuşmaları yapıldı.
Dinî liderlerin yaptığı konuşmalar takdire şayandı. Melbourne Katolik Lideri Başpiskopos Denis J. Hart “Müslümanlar bu akşam bize ibadetin ve paylaşmanın önemini gösterdi. Viktorya’da hepimiz birbirimize değer veriyoruz. Artık kardeş olduk. Hep beraber el ele vererek geleceğe yürüyoruz” dedi. Anglikan Başrahibi Philip J. Newman, “10 yıl kadar önce durum çok farklıydı. Birbirimize yabancıydık. Ama şimdi hep bir araya gelebiliyor, neler yapabileceğimizi konuşabiliyoruz. Beraber olabilmek bir ayrıcalık. Müslümanların, Müslüman olmayanlara gösterdiği misafirperverlik çok güzel ve sevindirici” diyerek dinler arası hoşgörü ve diyaloğun güzelliğine ve önemine dikkat çekti.
Bu yemekte dikkat çeken bir husus da namaz için tahsis edilen salonda, daha önce Melbourne’u ziyaret eden İngiltere Kraliçesinin ağırlanmasıydı. Ve iftar akşamı namaz kılan Müslümanları ağırlıyordu bu salon. Geçtiğimiz günlerde Faruk Çakır’ın bir yazısında okumuştum. İftara dâvet edildiği bir öğretmenevinde namaz kılacak yer bulamadığını esefle anlatıyordu. Gayri müslim bir memlekette, inancıma ve ibadetime bu hoşgörü gösterilirken, Türkiye’de insanların temel hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmesi çok üzücü.
Okumuş olduğum üniversitede mescidimiz kapatılıp bilgisayar odasına çevrilmişti. Dekanımızın bizi uyutma babında verdiği “Mescit açacağız” vaadinde hulf vardı, ama başımızı açmadığımız için “Sizi okuldan atarım” sözünün ardından, atılma kararımızın altına imzasını atmıştı. Bu sözde hulf (yalan) yoktu.
Devlet kurumları adına izlenen bu politika halka da yansıyor maalesef. Babamın başından geçen şu hadise bunu teyid ediyor. Bir yolculukta, kaptandan namaz molası istiyor. Kaptan tam düzenin adamı. Olmaz da olmaz. Babam “Eften püften sebepler için mola veriyorsunuz. Yok sigara molası, yok ihtiyaç molası. Ya benim namazım? Beni burada indir, sen nereye gidiyorsan git. Ben namazımı kılacağım, sonra da firmana durumu bildireceğim” diyor. Tabiî kaptan işin ciddiyetinin farkına varıyor ve mola vermek zorunda kalıyor. En tabiî hakkımız olan şeylerden bile mahrumuz öz vatanımızda. Neyse yaramızı deşip iştahımızı kesmeyelim. Dönelim iftar yemeğine.
Viktorya Valisinin tarihî konağı böyle bir iftara şahit olurken, biz de Fatih Yargı Ağabeyimizin Melbourne’da Oxford Street’teki “cennetim” dediği evinde farklı bir iftara şahit oluyoruz. Melbourne Şehir Merkezi Belediye Başkanı Michelle Mcdonald’la aynı sofrada buluşup, iftar heyecanını birlikte yaşıyoruz. Mcdonald bir Katolik. İftar vaktinin girmesine yakın Fatih Yargı’nın evine teşrif eden belediye başkanı da bizimle ezanı bekliyor. Bu bekleme esnasında muhabbet oldukça koyulaşıyor. Herkes gayet tabiî ve samimî. Belediye başkanı mütevazi, sıradan kıyafeti ve gayet tabiî haliyle bizi şaşırtıyor. İftara dâvet edilen diğer misafirlerde de Türkiye’de siyasîlerin önündeki el pençe resmiyet havasından eser yok. Herkes gayet rahat. Biz başkanla sohbet edecek kadar İngilizce bilmediğimizden olayı dışarıdan gözlemliyoruz. Türk yemeklerinin ardından meşhur Türk kahvesi yudumlanıyor. Oldukça samimî bir sohbet ortamı oluşuyor.
Otuz üç yaşında olan başkan yakında evleniyor. Ve düğünü kilisede olacak. Topu topu üç saatlik bir düğün. Nur Vakfını da sık sık ziyaret eden başkan, vakıftaki programlarımızı duyunca “good” diyor. Ve teravih vakti gelince ev sahibimizin “finish” demesiyle muhabbet noktalanıyor. Belediye başkanına namaza gideceğimiz izah ediliyor. Onu geçirip Nur Vakfının yolunu tutuyoruz. Vakıfta demlenen, benzerini başka bir yerde kolay kolay tadamayacağımız o güzel çaydan mahrum kalsak da namaza yetişiyoruz.
Rahmet ve bereket ayı Ramazan’a veda ediyoruz. Oldukça hareketli, madden ve manen bereketli geçti Ramazan. Şimdi bayram heyecanını yaşıyoruz Melbourne’daki kardeşlerimizle. Büyüklerimiz keşkek ve tatlıları hazırlıyor. Küçükler de iştahla bayram sabahını bekliyor. Gurbette bir bayram da bizi bekliyor. Gerçi kardeşlerin içinde gurbet mi olur? Melbourne’daki ailemiz olan cemaatimizle güzel bir bayram geçireceğimize şüphemiz yok. Bu arada ailemizi de unutmadık tabiî. Büyüklerimizin hasretle ellerini öpüyor, küçüklerimizi kucaklıyoruz. Bütün kardeşlerimizin, hassaten Kırşehir ve İzmir Yeni Asya okuyucularının bayramını tebrik ediyoruz. Selâm ve duâ ile…
29.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|