Hicrî 1429 yılındayız.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin 50. vefat yıldönümü.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri vefat ettiğinde takvim yaprakları H. 1379 Ramazan ayının 25’inci gününü gösteriyordu. Bu M. 23 Mart 1960 Çarşamba günü idi. Saat ise, 03.00’tü.
Talebeleri başına toplandılar. Sahur vakti geçmiş, yeni bir gün başlamıştı. Urfa minarelerinden sabah ezanı okunuyordu. Talebeleri, Üstadın her zamanki gibi kalkmasını ve “Sabah namazı girdi mi?” diye sormasını bekliyorlardı. Fakat Üstad kalkmıyor ve namaz vaktini de sormuyordu. Buna bir mânâ veremediler. Hâlbuki o çoktan derin âlemlere uçmuştu. Rabbine kavuşmuştu.
Sabahleyin vâiz Ömer Efendiyi çağırdılar. Ömer Efendi gelip duruma bakmış ve yaşlı gözlerle “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciun” diyebilmişti. Böylece talebeleri, Üstadlarının vefat ettiğini o an öğrenebildiler. Az sonra otel sahibi Mehmet Efendi gelmiş, kapı aralığından durumu fark etmiş ve “eyvah!” diyerek dizlerine vurarak feryat etmeye başlamıştı.
Haberi alan il emniyet müdürü hemen doktor gönderip muâyene ettirdi. Doktor “Allah, Allah! Çok ateşli, vefat etmiş. Fakat hiç ölüm haline benzemiyor. Yalnız bu zatın hemen kalkmasını istemiyorum. Biraz kalsın. Ben şüpheleniyorum” dedi. Daha sonra doktor ölüm raporunu yazdı. Arkadan tereke hâkimi gelerek Bediüzzaman Hazretlerinin saat, cübbe, sarık ve yirmi liradan ibaret dünya malını tespit etti. Bunların kardeşine verilmesine karar verdi.1
Vefat haberini alan binlerce Urfalı otelin önünü doldurdular. Bütün illere telgraflarla, telefonlarla Bediüzzaman’ın vefat haberi duyuruldu.
Vefat haberi kısa sürede yurdun dört bir yanına yayıldı. Haberi alan on binlerce insan Urfa’ya akın etti. Öğleden sonra techiz ve tekfin işleri yapıldı. Bu sırada Bediüzzaman’ın naşının üzerinde binlerce güvercinler uçuşurken, hafiften damla damla yağmur da yağıyordu. O gece cenaze camide kaldı. Sabaha kadar hatimler, duâlar yapıldı. Cami buraya gelenlerle dolup taşmaya başlamıştı.
Cenaze namazı 26 Ramazan Perşembe günü ikindi namazını müteâkip vali, belediye başkanı ve on binlerce insanın katılımıyla Ulu Cami’de kılındı. Şehirde bir sessizlik hâkim olmuştu. Adeta Urfa halkı işini gücünü bırakmış cenazeye katılmıştı. Ulu Cami’den dergâha uzanan 1,5 km’lik yol ancak iki saatte alınabilmişti. Bediüzzaman’ın cenazesi eller ve parmaklar üstünde dergâha getirilip oradaki iki kubbeli lâhde defnedildi. Bazı yerlerde cenazeye gelemeyenler tarafından gıyabî cenaze namazı kılındı. Basında vefat haberi birinci haber olarak yankılandı.
Bediüzzaman Hazretlerinin kabri o günden itibaren ziyaretgâh halini almıştı. Duyanlar sıraya geçmişti. Gerçi Said Nursî hayatta iken ziyaretçilerden sıkılırdı. Bu durumu mektuplarında defalarca ifade etmişti. Mezarının ziyaret edilmesine gönlü razı değildi. O “Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, mânevî duâ ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risâle-i Nur’daki âzamî ihlâs ile bütün bütün terk-i enâniyet için buna bir mânevî sebep hissediyorum. Kendini Risâle-i Nur’a vakfetmiş olan, yanımda bulunanlardan nöbetle birer adam kabrimin yakınında olup, bu mânâyı, lüzumsuz ziyarete gelenlere bildirsinler” diyordu.2
Ülkede 27 Mayıs darbesi olmuş, demokratlar iktidardan uzaklaştırılmış ve ordu idareye el koymuştu.
Ona hayatta rahat yüzü göstermeyen zihniyet, mezarında da rahat bırakmadı. Uydurma gerekçelerle vefatından aylar sonra 11 Temmuz gece yarısı mezarını parçalayarak onun cenazesini uzak diyarlara kaçırdılar. Bunu yaparak Bediüzzaman sevgisini yok edeceklerini sandılar. Fakat aldandılar.
Bediüzzaman mezarının kırılacağını yıllar önce hissetmiş ve “Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde”3 diyerek haber vermişti. Hatta devamında “Saidden yetmiş dokuz emvat bâ-âsam âlâma” diyerek, Hicrî vefat tarihi olan 1379 tarihine de işaret etmişti. O İslâm’ın geleceğiyle ilgili müjdeler de vermişti aynı satırlarda.
Şimdi o her zamankinden daha çok seviliyor. Adeta ölümü mânevî bir bomba gibi her yerde etkisini gösteriyor. İnsanlar onun sevdalısı olmuş. Kadirşinas Urfalılar her yıl onun vefat yıldönümüne rastlayan Kadir Gecesinde hatimler ve mevlidler okutuyorlar. Risâle-i Nurlar elden ele, dilden dile dolaşıyor. Kitap fuarları Risâle-i Nurlarla şenleniyor. Bugün Bediüzzaman’ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor belki. Fakat onun ismi ve dâvâsı sadece yurt sathına değil, dünya sathına yayılmış. Artık o gönüller üzerinde taht kurmuş, bulunduğu yerden bizleri tebessümle seyrediyor. O maddeten bizden ayrılmış, fakat mânen aramızda yaşamaya devam ediyor.
Not: Okuyucularımın Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim. Bediüzzaman’a ve onun dâvâsına gönül verenlerin vefat haberlerini gazetemizde okuyoruz. Okuyucularımız taziye vererek bize de duyurmuş oluyorlar. Vefat eden bütün ağabey, abla, kardeş ve bacılarımıza Ramazan-ı Şerif’in hürmetine Allah’tan rahmet, aile ve yakınlarına sabr-ı cemiller diliyorum. A.Ö.
Dipnotlar:
1- Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 421
2- Emirdağ Lâhikası, s. 417
3- Sözler, s. 635
25.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|