Şükür, biz insanların sıkça yaşaması gereken bir duygudur. İnsan olmak, akıllı olmak, sıhhat ve âfiyet içinde olabilmek, en önemlisi de iman sahibi olmak, Allah’a şirk koşma gafleti içinde olmamak, büyük günahlardan uzak kalmak, eksik de olsa kulluk vazifemizi yerine getirebilmek gibi insanî kazanımlar her an şükretmemizi gerektiren en önemli nimetlerdir. Bunun dışında yaşadığımız her saniye bile şükrü gerektiren nimetlerle doludur.
Ancak, bilhassa bizim gibi inanmış insanların sıkça dile getirmesi gereken şükür duygusundan yeterince istifade etmediğimiz de bir gerçektir. Oysa Kâinatın Yaratıcısı Rabbimizin, Kur’ân-ı Azimüşşânında, “Eğer şükrederseniz, üzerinizdeki nimetlerimi arttıracağım” şeklinde bir taahhüdü bulunmaktadır. Elbette, O va’dinde hulf etmez. Ve gerçekten eğer Rabbimizin bize vermiş olduğu nimetlerin farkında olup da hamd edersek, daha nice nimetler bize verilecek, şükretmenin ifade edilmesi zor o yüce lezzetinden istifade etmiş olacağız.
Her konuda sınandığımız gibi, bazen çoluk çocuğumuzla, bazen mal ve mülklerimizle, bazen de makam ve mevkilerimizle imtihan olmaktayız. Aslında içinde bulunduğumuz hiçbir durum yoktur ki onunla imtihan olmayalım. Darlık ve sıkıntılarla imtihan olduğumuz gibi, genişlik ve ferahlıklarla da imtihan olmaktayız.
Her hâl ve durumda Rabbimiz bizden kendisini hatırlamamızı ve gaflet hallerine düşmememizi istemektedir. İmtihan mezara kadar devam ettiğine göre, Rabbimizin bize nasip ettiği takva ve amel-i salih hallerinde bile imtihanımız devam etmektedir. O halde kimsenin, imtihanın sadece başkaları için devam ettiğini düşünmesine ve kendisinin bunun dışında kaldığı gibi bir vehme kapılmasına mahal bulunmamaktadır.
Küfür ve zulüm halleri dışında, her hâl ve vaziyet için Rabbimize şükretmemiz bizden istenmektedir. O halde, sıkıntıda olduğunu düşünüp, bunun için şükür duygusunun kendisine gerekmediğini kimse düşünmesin. Zaman zaman yiyecek bir şeyler bulma imkânımız olmazsa bile, şifa bulmaz hastalıklarla cedelleşsek bile Rabbimize şükretmekten geri durmamamız gerekir. İçinde yaşadığımız mübarek ayda şükrün ehemmiyeti daha iyi anlaşılmıyor mu?
Şükürsüzlükten dolayı bir çok musibete maruz kalabileceğimizi aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Rabbimize şükrü gerektiren sayısız nimetler bize verilmişken, tutup da, aslında zarurî olmayan bazı ihtiyaçlarımızı karşılayamadığımız için şikâyetçi olursak Rabbimizin bize vermiş olduğu nimetlere nankörlük etmiş olacağız.
Bir düşünelim, insan olduğumuz için, Rabbimizi tanıdığımız için, Müslüman olduğumuz için, zamanın insanı ebedî şekavete düşürecek sefahat ve inançsızlıklarından uzak olduğumuz için ne kadar şanslıyız... Çevremizde maddî imkânları bizimkinden iyi olan insanlara bakıp da hayıflanıp, şükür duygusundan uzaklaşmanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Zira o varlıklı olanlar da mallarıyla imtihan olmaktadırlar. Herkes kendisine verilen her nimet için hesaba çekilecektir. Nimet çoğalınca sorumluluk artmaktadır. Bu sebeple hesap gününde ehl-i imanın maddî açıdan zengin olanları, fakir olan insanların yerinde olmayı çok isteyeceklerdir.
Dünyayı ebedî hayatı kazanmak için geçici bir imtihan salonu olarak düşünerek, bu hayatın bazı önemsiz zorluklarını gözümüzde büyütmememiz gerekmektedir. Çoğu zaman aslında çok da önemli olmayan problemleri gözümüzde büyüterek dünyayı kendimize dar etmekteyiz. Aslında Kur’ân-ı Azîmüşşan’daki İlâhî emirleri kendimize rehber edinip, Resûlullah’ın (asm) hayat tarzını kendimize örnek hayat seçersek, bu dünyada üstesinden gelemeyeceğimiz zorluk olmayacaktır.
Bunun için sözde değil, gerçekte kuvvetli bir imana sahip olmamız gerekmektedir. Kur’ân’ı ve özellikle zamanımızdaki mükemmel tefsiri Risâle-i Nurları okuduğumuz halde imtihanı kaybedenlerden olmak çok yazık olacaktır. Okuduğumuz hakikatleri hayatımıza geçirmediğimiz sürece onların nurundan faydalanamayız. Çok okuyup mânâlara sathî yaklaşmak yerine, az okuyup mânâları ruhlarımıza ve zerrelerimize sindirirsek daha çok kazançlı çıkarız şüphesiz...
22.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|