Doğan–Erdoğan çatışması, henüz bir "ateşkes"le sonuçlanmış değil. İki taraf arasındaki mücadele, değişik boyutlarda varlığını sürdürüyor.
Doğan Grubunun medyası, kavganın patlak verdiği Eylül ayının başından bu yana hiç dur–durak bilmeden saldırmaya devam etti. Genel taarruz harekâtına hiç ara vermedi ve bir tek adım olsun geri basmadı. İleri harekâta el'an devam ediyor.
Başbakan Erdoğan ise, geçen hafta "bu bahsi kapatma" ve "baltaları gömme" sinyalleri verdi. Ancak, bunun bir fayda vermediğini görünce, yeniden atağa geçti ve partidaşlarına şu çağrıyı yaptı: "Yalan yanlış yazan bu grubun gazetelerini almayın, evinize sokmayın!"
Başbakan Erdoğan, bu boykot çağrısını çok açık bir şekilde yaptı ve üzerine basa basa tekrarladı.
Şahit olduğumuz bu hadise, Türkiye'de bir ilktir. Şimdiye kadar böylesi bir durum hemen hiç yaşanmadı. Dolayısıyla, bunun nasıl bir seyir takip edeceğini ve ne şekilde sonuçlanacağını bilemiyoruz.
Şu var ki, her iki taraf da birbiriyle mütemadiyen "anladıkları dilden" konuşacağını söyleyip duruyor.
Doğan medyasının en gözde silâhşorları Başbakan Erdoğan'a her fırsatta "Çiller'in âkıbeti"ni hatırlatıyor. Bununla şunu demek istiyorlar: "Sayın Erdoğan. Bak, vaktiyle bize 'kartel medyası' diyerek sataşan Tansu Çiller'in akıbetini gör. Bizim onu nasıl tükettiğimizi, siyasetin dışına onu iterek işini nasıl bitirdiğimizi iyi düşün. Adımlarını da ona göre at. Yani, şunu iyi bil ki, sen bizimle asla başedemezsin. Kavgayı sürdürmen ve bizimle uyumlu çalışmaman halinde senin de defterini düreriz; ona göre..."
Doğan Grubunun silahşorları bu tür hatırlatmada bulunmasalar da, aslında Erdoğan onların böyle bir tabiatta olduğunu tâ başından beri biliyor. Biliyor, fakat şimdiye kadar yine de sesini yükseltmiyordu.
Şimdi ise, hiç beklenmedik birşeyler oldu ve neticede büyü bozuldu, ok yaydan çıktı, dananın kuyruğu koptu, vesaire...
Bunun artık geri dönüşü yok da, sadece bazı duraklamalar ve molalar olabilir.
Tabiî, o molalar da Doğan Grubu medyasından değil, Erdoğan ve arkadaşları tarafından olacağı anlaşılıyor. Zira, çatışmaya hiç ara verecek gibi bir halleri görünmüyor.
Başbakan'ın çağrısıyla partili arkadaşlarının mâlum gazetelere karşı uygulayacakları boykotun etkisi yakın zamanda ortaya çıkacak. Biz de bunu sizlere yansıtmaya çalışacağız.
Önümüzdeki günlerde müşahhas bazı gelişmelerin olacağını tahmin ediyoruz.
Ne diyelim, zahiren şer gibi görünen bu çatışmanın da netice itibariyle ülkemize hayırlar getirmesini diliyoruz.
Yılmaz Aydoğdu
İzmir'de ikamet etmekte olan Yılmaz Aydoğdu Ağabeyimiz, geçen hafta sonu vefat ederek Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Gazetemizin eski Bandırma muhabiri olan Aydoğdu, ölümcül bir hastalık sebebiyle uzun zamandır ıztırap çekiyordu.
Kendisiyle geçen sene İzmir'de görüştük. Biz onun ziyaretine gidecekken, o bizim olduğumuz yere geldi.
Ağır hastaydı. Vücudunun üçte biri fonksiyonunu kaybetmişti. Ancak, o yine de mütevekkil olup tam bir metanet içindeydi. Ölüme tam mânâsıyla hazırdı, hazırlıklıydı...
Hep şöyle duâ ettiğini söyledi: "Allah'ım, Nur Talebelerine Cehennemsiz bir Cennet hayatı ihsan eyle."
Rahmet–i Rahman'a kavuşan Yılmaz Ağabeyimizin mekânı da İnşaallah Cennet–i âlâ'dır. Ailesi ve yakınlarına taziyetlerimizi sunuyoruz.
Tarihin yorumu 22 Eylül 1939
İzmir Dikili depremi ve sonrası
Dikili, İzmir'in 120 km. kuzeyinde yer alan bir ilçemiz. Ege Denizi kıyısında, Midilli Adası karşısında bulunan bu sahil beldesine komşu olan ilçeler şunlar: Ayvalık, Bergama ve Aliağa.
İşte bu güzelim beldemiz, 22 Eylül 1939 günü tarihinin en şiddetli depremiyle sarsıldı.
Ege Denizine doğru uzanan Dikili–Bergama fay hattının kırılmasıyla meydana gelen 7.1 şiddetindeki bu sarsıntıda, 2000'den fazla bina yıkıldı, bazı kayıtlara göre 100'den fazla insanımız vefat etti. Yaralıların sayısı ise, maalesef bilinmiyor.
İzmir dahil, çevredeki bütün yerleşim merkezlerini de sarsarak korkulu günlerin yaşanmasına sebebiyet veren Dikili zelzelesi, adeta Anadolu'da diğer fay hatlarını da tetiklemişcesine şiddetli bir tesir icra etti.
Nitekim, bu şiddetli sarsıntıdan iki ay sonra Tercan'da ve üç ay sonra da (27 Aralık 1939) Erzincan'da 20. yüz yıl Anadolu tarihinin en büyük ve en yıkıcı depremi (7.9) meydana geldi.
40 bine yakın insanımızın vefatıyla neticelenen Erzincan zelzelesinden sonra ise, Niğde, Develi, Yozgat ve Muğla'da birer–ikişer ay arayla ve yine ölümlere yol açan şiddetli sarsıntılar meydana geldi.
Bu vesile ile, mühim bir hakikati tekraren hatırlatarak nokta koyalım: Anadolu'nun mukadderatından olan depremi, hiçbir şekilde unutmaya gelmez. Genelde, gaflet eseri olarak unutulduğu bir zamanda, deprem, apansız gelir ve hazırlıksız bir şekilde yakalar bizi.
22.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|