Mevsimler üç ayda bir değişir; fakat insan şahsiyetindeki mevsimlerin değişmesi aylar değil, bazen dakikalar içine sığmaktadır.
Zaman olur, “Bu halin içinden nasıl çıkacağım?” diye kara kara düşünürken; zaman olur işlerimiz ve olaylar bir su gibi akar gider...
Hayatın akışı içerisinde bazen insanlar hadiseleri, bazen de hadiseler insanları idare eder. Fakat bir çok şeyi emniyet altına alamadığımız acı bir gerçektir.
Ve yarınlarımızın, geleceğimizin sınırlarını kesin ve keskin çizgilerle hesap edemeyip belirleyemediğimizi de çok iyi biliriz...
Her türlü zorluk karşısında teferruâttan kaçınıp, temel esaslar üzerinde duranlar kazanır, mutlu sona ulaşır ve netice alır. Aslolan, nizalı durumlarda, inanan ve medenî olan insanlara düşen, inadını, kinini, hırsını, iftirasını, hakaretini kabartarak ve iftira çamurlarıyla karşıdakileri kirletmeye çalışmamaktır. Bu hâl dinden, imandan bîhaber olanlar için geçerli olmayabilir. Dindar olanların ise, içlerinden yükselen inat ve kin feryatlarına değil, İslâm’ın esaslarına uymak zorunda olduklarını unutmamaları gerekir.
Bu yalancı dünyada mutlu yaşamanın sırrını “din” çözdü. Şahsî hayatta, ailede, cemiyette, işyerinde, huzur içinde yaşayamayan Müslüman, İslâmiyet’i gereği gibi anlayamamış demektir.
İnanan ve inandığını yaşamayı “dâvâ eden” birisi için, yapılan işin İslâm’a uygun olması önceliklidir. Olayın şu veya bu şahsa göre yanlış olması o kadar önemli değildir. Böyle durumlarda şahsî duyguların öncelik alması, huzurun oralardan kovulması demektir. İnsanlar sayısınca anlayışın olduğu bir vakıadır. Herkesin anlayışına tâbî olmak mümkün olmadığı gibi anlayışa göre hareketleri tanzim etmeye çalışmak en zor ve üzerinde mutabakat temin edilemeyen bir durumdur.
İnsanın hayatı boyunca karşılaştığı zorluklar, ne ilktir, ne de son olacaktır. Hayatımız devam ettiği sürece birçok zorluklarla karsılaştık ve de daha nice zorluklarla karşılaşacağız. Onları sabırla, güzel konuşmayla, müzakere ile, feragatle, nezaketle, meşruiyetle, makuliyetle, tecrübe ve anlayışla çözmenin yollarını denemeliyiz. Aklı erenlere danışmalıyız. Problemin içindeki şahıs, hâdiseleri bütünü ile göremez, gereği gibi düşünemez. Dıştan bakanlar, hadiseyi daha net ve makul bir şekilde anahatlarıyla tesbit edip, çıkış yolunu gösterebilirler. Bu çıkışın önemli bir vazgeçilmez yolu da her zaman istişareden istifade etmek olmalıdır.
Hangi konuda olursa olsun işi “ayağa düşürmenin” hiçbir kimseye bir anlamı ve faydası olmaz. Her iş ve olay, doğru şahıslarla, doğru zamanda, doğru metotlarla çözülmeye çalışılmalıdır. Zorlukları çözme yerine, zor hallerin içine düşmekten kaçınmak da başka bir çözüm yoludur.
Bir konuda karar vermeden önce, mânen istiğfarla temizlenmek, Allah’ın rızasına nâil olmayı hedeflemek, hatta namaz kılarak çözüm aramak tavsiye edilen önemli bir yol ve metottur. İçinde bulunulan halle, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere İslâm büyüklerinin görüş ve tatbikatlarını araştırıp bulmaya çalışmak, onlara müracaat ederek çözüm aramak önemli bir gösterge olmalıdır. Elbette ki meşhurların başında peygamberler, sahabeler ve âlimler gelir. Onların evleri, çoluk çocukları vardı. Onlar da yakınlarından zarar gördü. Onlar da haksızlığa uğradı ve onlar da bizim gibi çilelerin yumağından hayat denilen kumaşı dokuyup giydiler. Ama onların tek çözüm yolları ve rehberleri vardı: “Kur'ân ve Sünnet.” Yani: “Din ve Şeriat.”
Hangi konuda olursa olsun verdiğimiz ve vereceğimiz kararlarımızın yanlış olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız. Fakat doğru bir karar vermeden önce de sonuna kadar beynimizi, aklımızı, kalbimizi de devreye sokup onlara da danışmalıyız. Verdiğimiz kararda, içimizde bir kabul etmememe hali varsa, yine beklemeliyiz. Fakat bir ölü gibi değil, diri gibi düşünerek, sorarak ve kararımızdan şüphelenerek araştırmalarımıza devam etmeliyiz.
Bu devirde “çile” demek, inançla sanki eş anlamlı gibi olmuş. İnancını yaşamak, elinde kor ateş tutmakla eş değer olmuş adeta. Zorluklar her insan için var, hele de Müslüman için daha fazlasıyla var. Bu inananın en büyük imtihanı. Nefsiyle, şeytanıyla, dostuyla, dâvâ arkadaşıyla, hayat arkadaşıyla, komşusuyla, hemcinsiyle her yönde, her meselede zorlukları geçiştirmek için meşhur kimselerin hayatlarını okumalıyız.
Yanlışlar karşısında pişmanlık duymamak, bir yanlış varsa buna karşı bir başka yanlışla mukabelede bulunmak, Allah korusun ileride telâfisi olmayacak durumlara sebep olabilir. Onun için her konuda olduğu bu konuda da çok daha dikkatli olunmalıdır. Yanlıştan dönmenin fazilet olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
Hayat yayığında hadiselerin darbesiyle sarsılıp, sadmelere uğradığımız bir vakıadır. Ama yağı ayrandan ayırabilmek için de bu çalkantılardan kaçınmanın mümkün olmadığını ve hayatın bir şartı olarak kabullenmemiz gerektiğinin de idrakinde olmalıyız. Yeter ki her darbede, her hâlde İslâm’a uymasını bilelim. O zaman yarınlar, inanan, inandığı gibi yaşayan, Allah’ın emirlerini tutup O’na asker olanların olacaktır İnşallah.
21.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|