Damarlarınız erken yaşta tıkanabilir
SELÇUK Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Gök, yaptığı açıklamada, yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de ortalama ömrün 65-70, gelişmiş ülkelerde ise 83-85 yıl olduğunu söyledi.
Gelişmiş ülke vatandaşlarına göre Türk insanının 10-15 yıl daha az yaşadığını ifade eden Gök, bunun birçok faktöre bağlı olduğunu bildirdi. Gök, gelişmiş ülkelere göre Türkiye’de kalp damar hastalığının 15 yıl daha erken ortaya çıktığını belirterek, şunları kaydetti: ‘’Kalp damar hastalıkları Batı toplumunda 50 ile 60, Türkiye’de ise 30 ile 40 yaşları arasında görülüyor. Türkiye’de yaşayanlar emekli olur olmaz kalp ve damar hastalıklarıyla mücadele ediyor. Kalp hastalıkları ve damar tıkanıklıkları akşamdan sabaha gelişen bir durum değil. Temeli çocukluk yıllarında atılıyor. Bunu yaşam tarzı belirliyor. Özellikle gençlik yıllarında aşırı tüketilen fast food yiyecekler, kalp ve damar rahatsızlıkları için büyük risk oluşturuyor.’’
DAMARLARI TIKAYAN SEBEPLER
Gök, şeker hastalığının da kalp ve damarları olumsuz etkilediğini belirterek, Türkiye’de şeker hastalığının görülme riskinin yüzde 7 civarında olduğunu, birçok kişinin şeker hastası olduğunu bile bilmediğini söyledi. Bir de gizli diyabetin olduğunu dile getiren Gök, ‘’Bunun da oranı yüzde 5-6. Yani Türkiye’de her yüz kişiden 12-13’ünde şeker hastalığı görülüyor. Bu kişiler risk altında. Bununla birlikte kalp ve damar hastalıklarını tetikleyen en büyük etken obezite. Kadınlarda yüzde 40, erkeklerde yüzde 32 civarında obezite var’’ dedi. Sigaranın da damarları tıkayan önemli bir sebep olduğunu vurgulayan Gök, şöyle devam etti: ‘’Türkiye’de yaşayan 18-20 yaşın üzerindekilerin yüzde 60’ı sigara içiyor. ABD’de doktorlarda sigara içme oranı yüzde 1’in altında iken, bizde bu oran yüzde 35 civarında. Aşırı tuz tüketimine bağlı ortaya çıkan hipertansiyon da damarları zorluyor. Sigara, stres, şeker hastalığı, obezite ve hipertansiyon özellikle erkeklerde erken yaşta damarların tıkanmasına yol açtığı için kalp krizi riskini arttırıyor. 50 yaşın altında erkeklerde kalp ve damar hastalıklarına yakalanma oranı kadınlara göre 8 kat fazla. Bunda erkeklerin stresli iş ortamında bulunmaları da büyük etken. Bu konuda yöneticilerin biraz daha duyarlı olmaları gerektiğini vurgulayan Gök, ‘’Belediyelere de görevler düşüyor. Yürüyüş ve egzersiz için yerlerin yapılması gerekiyor. Yaşam tarzındaki bazı değişikliklerle kalp ve damar hastalığı riski azaltılabilir’’ diye konuştu.
|
19.08.2008
|
|
Hücreler, incirle yenileniyor
AMERİKAN Diyetetik Derneği’nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, tazesinin yaz aylarında, kurusunun ise her zaman bulunabileceği incirin, özellikle sindirim sistemi için çok faydalı bir meyve olduğunu söyledi.
İncirin, içindeki yüksek oranlardaki protein, vi-tamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğunu belirten Dönmez, ‘’İncir, lif deposudur ve gut hastalığını iyileştirici bir enzim olan fisin içerir. Ayrıca çok hafif bağırsak çalıştırıcı özelliği olduğu da bilinmektedir. İncirin anti-kanserojenik etkisi üzerinde de çalışmalar bulunmaktadır’’ dedi.
Dönmez, Japonya’da yapılan bir araştırmanın deri altında tümör geliştirilmiş farelere enjekte edilen incir özünün, tümörleri 11 günde yüzde 39 oranında küçülttüğünün tesbit edildiğini ifade ederek, ‘’Ayrıca kemik sağlığı, kan pıhtılaşması ve sağlıklı sinir sistemi için gerekli kalsiyumun en yoğun bitkisel kaynağı olduğu bilinmektedir. Anında enerji sağladığı ve krampları engellediği için sporcular için oldukça faydalı bir besindir. Özellikle kuru incir, demir ve potasyum açısından besin değeri yüksek bir meyvedir’’ diye konuştu.
’’İNCİRİN SAKİNLEŞTİRİCİ
ÖZELLİĞİ BULUNUYOR’’
İncirin, içindeki bazı asidler dolayısıyla tabi bir sakinleştirici özelliği taşıdığını da vurgulayan Dönmez, şunları kaydetti: ‘’Besin değeri yüksek bir ürün olan kuru incir, kolay sindirilebilen fruktoz ve glikoz içerir. Protein miktarı birçok kuru meyvenin iki katından daha fazladır. Diğer meyvelerle karşılaştırıldığı zaman kalsiyum, bakır, magnezyum, potasyum ve kükürt bakımından birinci, enerji, pantotenik asit, riboflavin, tiamin ve piridoksin bakımından ikinci sırayı aldığı görülmektedir. İncir, içerisindeki pektin nedeniyle, bağırsaklarda toksik maddelerin atılması, kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi gibi yararlar sağlamaktadır.’’ Dönmez, daha olgunlaşmamış incirlerin oda sıcaklığında ve doğrudan güneş ışığı almayan bir yerde, olgun incirlerin ise buzdolabında saklanması gerektiğini belirterek, taze incirin ara öğünlerde veya salataları lezzetlendirmek için kullanılabileceğini ve kahvaltıda da tüketilebileceğini vurguladı.
|
19.08.2008
|
|
Anî uyku atakları hastalık habercisi
ERCİYES Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Aksu, narkolepsi (gündüz aşırı uyku eğilimi) hastalarının olur olmaz yerlerde kendilerini engelleyemeyecekleri şekilde uyku atakları yaşadıklarını söyledi.
Aksu, toplumda çok sık görülmeyen narkolepsinin kadın ve erkekleri eşit şe-kilde etkilediğini kaydetti. Hastalığın kişilerin hayatını olumsuz etkilediğini vurgulayan Aksu, şöyle devam etti: ‘’Narkolepsi hastaları olur olmaz yerlerde kendilerini engelleyemeyecekleri şekilde uyku atakları yaşarlar. Örneğin hasta bir toplantıdayken başı düşmüş ve uyumaya başlamış olabilir ya da masa başında çalışırken bir bakarsınız uyumaya başlamıştır. Eğer bu uyku atağından uyandırılmazlarsa 1 ya da 1.5 saat uyurlar ve dinlenmiş olarak uyanırlar. 1-2 saat kendilerini iyi hissederler daha sonra tekrar uyku atağı yaşarlar.’’ Aksu, hastalığın sebebinin son yıllarda yapılan araştırmalar sonucu net bir şekilde ortaya konduğunu dile getirerek, narkolepsinin beyindeki bir bezden salgılanan ‘’oreksin’’ hormonunun eksikliğinden kaynaklandığını söyledi. Bu hormonun sentetik olarak üretilemediğini vurgulayan Aksu, gelecek yıllarda en önemli tedavi yönteminin bu hormonun yerine konulması olacağını bildirdi. Aksu, son 5 yıla kadar çok ciddî şekilde bağımlılılık yapan uyarıcı ilâçların tedavide kullanıldığını dile getirerek, bugün farklı yönlerden etki gösteren tedavi yöntemlerinin geliştirildiğini anlattı.
|
19.08.2008
|