Çocukluğum koşuşturuyor penceremden baktığım caddede.
Birkaç arkadaşını yakalamış, yakar top oynuyor. Top değmesin diye nasıl da sakınıyor. Arada mızıkçılık yapmıyor değil, kızıyorum seyrettikçe: “Haksızsın! Ne diye tartışıp küsüyorsun ki” diyorum penceremin ardından sessizce.
O hiç oralı değil…
Arkadaşları oyuna devam edince, unutuyor her şeyi. Bir de bakıyorum yeniden oyunda, top elinde birilerine değirmeye çalışıyor. İçinde zerre kadar kırgınlık kalmadan hem de.
Bir ara yoruluyor, koyu bir sohbet başlıyor aralarında… Yaşlarından büyük sözler çıkıyor ağızlarından.
Şaşıp kalıyorum.
Çok dertliyim o günlerde.
Defalarca tembihlediğim halde, sahura kaldırmamışlar. Ne kadar da kızmışım anneme. “Bilerek kaldırmıyor” diyorum. Sahursuz oruç tutma telâşındayım. Küçücük aklımla, “Dayanmak zor diyorum” bir diğeri onaylıyor.
Oruçluların test vakti geliyor sonra, zira oruç olduğumuzu dilimizin beyazlığı ispatlıyor. Dilimiz beyazsa orucuz, değilse vay halimize.
İlginç bir deneme yanılma bu. Ama bayağı rağbet görüyor aramızda.
Annem söz vermiş, bugün ilk orucumu akşama kadar tutarsam beni sırtında gezdirecek. Sırtında gezdirme telâşıyla tutuyorum orucumu ama dayanamayıp su içiyorum bir ara. Kapının arkasına saklanıp, bir şeyler yemişim bir de.
Kimsecikler görmemiş.
Pencereden gülüyorum bu çocuksu ve bir o kadar masum halime…
Neden sonra annem fark ediyor ve anlatıyor: Allah’ın her yerde beni gördüğünü. Bizim onun rızası için oruç tuttuğumuzu.
Utanıyorum yaptığımdan. Annem halimi fark edip, bir daha yapmazsan bir şey olmaz diyor. Gülümsüyorum, mahçup mahçup
Derken yarım günlük oruçlarım başlıyor. Öğlene kadar tutuyorum. Üç öğlen bir gün ediyor. Ve Ramazan'ın sonunda tuttuğumuz oruçların sayısını söylüyoruz sevinçle.
Bazen satıyorum babama orucumu. Kârlı bir alışveriş oluyor aramızda, pazarlığı unutmuyorum.
Şaşıyorum, ne kadar çok orucu oluyor babamın.
Ahhh! Her yıl “Keşke ben de hepsini tutabilsem” diye hayal kurduğum ramazanlar.
Çocukluğum, şimdi sadece seyrettiğim ve dokunamadığım çocukluğum.
Yaşım ilerledikçe, o kadar gençleşiyor hayalimde o masum anılar.
Ve öğreniyorum: Ramazanın tohumu çocukken atılırmış.
Derken koca koca çocukları görüyorum etrafımda.
Acaba diyorum küçükken onlara kimse anlatmamış mı? Orucun ne demek olduğunu…
Ve Ramazan'ın ne bereketli, ne şirin geçtiğini.
Bilmiyorlar mı yoksa?
İçimden bin tane belki geçiyor, onlar sigaralarıyla geçip giderken yanımdan.
Belki hastadır, belki hali yoktur, belki unutmuştur, belki sahursuzdur. Ama hiçbir belki, “Oruçluya saygı göstermek gerekir” edebini bozup, hak verdirtmiyor onlara.
Sonra penceremden çocukluğuma takılıyor yeniden gözlerim.
Bakıyorum da, annem öğlene kadar oruç tutup da bozacağım zaman, eve girmeden elime hiçbir şey vermezdi.
Ne yaparsam yapayım, elimde bir yiyecekle dışarıya çıkamazdım. Boyum kapının koluna yetişmiyordu ancak Ramazan'da elimde bir şeyler varken dışarı çıkmamam gerektiğini biliyordum.
***
Tüm çocukluk Ramazanların, yetişkin Ramazanlarımıza köprü olması duasıyla
Hayırlı Ramazanlar ve iftarlar efendim.
11.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|