"Gerçekten" haber verir 05 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Halil USLU

Biri ablamız, biri bacımız



Evvelâ yaş ve hizmet bakımından çok önde olan, saff-ı evvel makamında, bizlerin üzerinde hakkı olan ve Hz. Bediüzzaman’a mektuplar yazan merhume ablamız “Nuran Gecegezen”den bahsetmek istiyorum. Elbette bunları anlatırken, yazarken, pek çok okuyucunun, bilhassa 1960’lardan sonra doğanların, Türkiye’nin dünü ile bugününü kıyas ederek hizmet yapmaları ve bu mercekle mazideki şahsiyetleri değerlendirmeleri lâzımdır. Yoksa hizmetlerin zarfında kalırlar, mazrufuna inemezler.

Merhume Nuran Gecegezen Ablamız ile tanışmamız, Risâle-i Nurlarla koşuşturmaya başladığımız küçük yaşlarımıza ve gençlik yıllarına rastlar. Nasıl rastlar? Çünkü o tarihlerde Konya’dayız ve Konya’da hizmetin öncülerinden, askerliğini yedek subay olarak yapan ve daima Hz. Bediüzzaman’a gidip görüşen ve hâlen hayatta bulunan muhterem ağabeyimiz Said Gecegezen’in eşi idi.

Hz. Bediüzzaman’a selâm veren ve elini öpenlerin gözaltına alındığı ve Türkiye’de daimî sûrette Nur derslerinden dolayı vatandaşların takibâta uğradığı ve akıl almaz muâmelelere maruz kaldıkları dönemlerde, Gecegezen Ağabeyimiz, Kur’ân ve Nur dâvâsı için maddî ve mânevî bütün servetini ortaya koymuştur. Hatta o tarihlerde Risâle-i Nur aleyhinde beyânât verenlere, etiketleri bizde mahfuz olan kişilere gönderdiği ve Konya PTT’sinin korkudan teslim alamadığı telgraflarının altına “Ebedî Nurcu” imzâsını atmıştır.

Bu mücahit ve büyük kahraman ağabeyimizle 1966 yıllarında Konya Medrese-i Yusufiyesinde kaldığımız ve işkencelere maruz bırakıldığımız acılı günlerde, merhume Nuran Ablamızın başka bir yönünü tanıdım. Nasıl tanıdım? Gecegezen Ağabeyimiz nasıl bir kahramansa, eşi de onun arkasında, dâvâsına sahip çıkan bir kahramandı. En büyük destekçisi o idi, fedakârdı, cesurdu, gıybet etmezdi, sû-i zân etmezdi, gösterişten fantaziden kaçardı. Yani bir Osmanlı Hanımefendisiydi. Çocukları yoktu, biz onların küçük kardeşleri idik.

Nurun mümtaz talebelerinin kaldığı, uğradığı, hatıralarını anlattığı ve nur derslerinin yapıldığı yerler “Gecegezen” ailesinin evleri idi. Hiçbir gün bu ablamızdan şikâyet duymadım. Ne metanetti! Ne fedakârlıktı! Şimdikiler, o elem verici ve daimî takip ve tevkiflerin olduğu dönemde hizmeti her şekliyle kucaklayan Nuran Ablalara yetişebilirler mi?

Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey başta olmak üzere diğer muhterem zevâtın uğradıkları mekân, onların evleri idi. Konya’nın en büyük turizm firmasının bir “fayton arabası” varken, Gecegezen Ağabeyin şehirler arası otobüsü vardı. Bu aile bütün servetini Risâle-i Nur hizmetine verdi. Nuran Ablamızı Konya Üçler Mezarlığı’na defnederken bu cihetleri temâşâ ederek gözyaşlarımı tutamadım.

Diğer bacımız; üç kız çocuğunu bırakarak vatan-ı aslîsine giden ve yakalandığı hastalığı ile bir şehid-i mânevî makamına çıkan 38 yaşındaki Nurcan Abut Hanımefendi. Eşleri Nureddin Bey ve kendileriyle ailece tanışırız. O bacımız da son dönemin fedakârlarından, çekirdekten bir dâvâ hanımefendisi idi. Onun safiyeti, onu bu makamlara çıkardı. Gıpta ettiğim bir aile idi. Eşi Nureddin Beyi ortaokul çağlarında serhad şehri Van’ımızda hizmetlerden tanırım. Çok metanetli, çok sabırlı kardeşimdir.

Bu aileyi daima murakabe ediyordum. Bacımızın hastalığını daima soruyordum ve nihayet geçtiğimiz günlerde Hakka vuslat etti. Eşi Nureddin Beye sordum, cevabı şu oldu: “O çok sevdiği Üstadın meclis-i nurânisine kavuştu.” Bundan daha tesellici söz olur mu? Gerek Nuran Ablamız ve gerekse Nurcan Kardeşim için inancım odur ki; sorgu meleklerine Risâle-i Nur’un sahifelerinden derslerle cevap vermişlerdir. Pek çok hanıma bunların yaşantısı ders-i ibrettir. Son söz olarak özetle ârif olanlara diyorum ki; bu her iki hanımefendinin iki ‘gözü’ vardı. Bir gözleri daima Kur’ân hizmetinde idi, diğer gözleri de eşlerinde… Maddeye esir olmadılar, makamlara talip olmadılar, melek gibi geldiler melek gibi gittiler. Ruhları şâd olsun...

05.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (29.08.2008) - Müşevvik ve bir ders-i münevver

  (22.08.2008) - Rusya ve nükleer güç harekâtı

  (15.08.2008) - Güney Osetya ve Gürcistan

  (08.08.2008) - Yaylalar dönemi ve önemi

  (01.08.2008) - Vatana muhabbet

  (25.07.2008) - Saati 8 milyon dolar!

  (18.07.2008) - Bolvadin ve Isparta

  (11.07.2008) - Birlik ve beraberliğin önemi

  (04.07.2008) - Trabzon ve Uzungöl Yaylası

  (27.06.2008) - Adana-Ankara salonları

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır