“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık” mealindeki âyetin tevili sanki Melbourne. Bu âyetin işaret ettiği tearüf ve teavün hakikatinin en güzel şekilde yaşandığı bir coğrafyada, farklılıklarla gelen bir güzelliği yaşıyoruz. Birlikte, aynı çatı altında huzur, hoşgörü ve nezaket içerisinde yaşayan, dinleri, tenleri ve dilleri farklı insanlar.
Toplu taşıma araçlarında, gezinti yerlerinde din, dil ayırmadan selâmlıyor insanlar birbirlerini. Kimse kimsenin hakkını ihlâl etmiyor banka kuyruklarında, alış veriş merkezlerinde, otobüs duraklarında. İhtiyaç anında herkes birbirine yardım ediyor. Haftada iki gün gittiğimiz İngilizce kursunda Makedonyalı, Pakistanlı, Afrikalı, Avustralyalı farklı kültürlerden insanlarla aynı çatı altında samimane arkadaşlıklar kurduk. Grup çalışmalarında birbirimizi tanımaya çalışıyor, bireysel alıştırmalarda birbirimize yardımcı olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ülkemizi çok merak ediyorlar. Sorular soruyorlar. Başörtümüz dikkatlerini çekiyor. Ve Türkiye’de herkesin başörtüsü takıp takmadığını soruyorlar. Makedonyalı Stalinka‘ya Makedoncadan bildiğim birkaç kelimeyle lâtife yapıyorum. ”Nema problema” diyorum, yani sorun yok. Kahkahayla gülüp sarılıyor boynuma.
İnsanlar çok tabiî ve nezaketli burada. İnsanın selâmet içerisinde yaşaması için trafik kuralları ve sair kurallar tavizsiz bir anlayışla icra ve takip ediliyor. Arka koltukta bile emniyet kemeri takma zorunluluğu var. Kemersiz yakalandınız mı affetmiyorlar. Bebekler için özel koltuk monte ediliyor arka koltuğa. Kameralar konulmuş tehlikeli bölgelere ve otobanlara. Sürekli çekiliyor trafik akışı. Ve ansızın kapınıza ceza kâğıdı geliyor. Şaşırıp kalıyorsunuz. Çünkü biri sizi gözetliyor. Hatalı sollamalarınız, trafik ışıklarını ihlâl etmeniz, hız sınırınız her haliniz kaydediliyor kameralarca. Sonra bu görüntüler sayılara dönüşüyor. Ve ceza olarak bırakılıyor posta kutusuna.
Melbourne’da farklı coğrafyalardan gelmiş epey Müslüman yaşıyor. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri diyor ya: “Heyet-i ictimaiye-i İslâmiye büyük bir ordudur; kabail ve tavaife inkisam edilmiş. Fakat bin bir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir... Bir, bir, bir; bine kadar bir, bir…” Bu bin birler adedince cihet-i vahdetin getirdiği “Mü’minler kardeştir” hakikatini yaşamaya çalışıyoruz. “My sister” (kız kardeşim) diyor bize karşılaştığımız farklı milletlerden Müslümanlar. İngilizce kursundaki Pakistanlı teyzemiz Amina, isimlerimiz yerine “my sister” diye hitap ediyor bize. Otobüs şoförleri Müslümansa bilet bile sormuyorlar bazen dindaşlarına. “Geçin “diyorlar.
Bir Afrika düğününe katılıyoruz. Damat adayı Türk, gelin Eritreli. Türkler ve Eritrelilerin kaynaştığı bir düğün. Afrikalılar geleneklerini koruyorlar yıllardır yaşadıkları Melbourne’da. Bir hafta arayla kadın ve erkeklere ayrı düğün yapılıyor. Bir hafta evvel Nur Vakfı Konferans Salonunda erkekler için bir düğün programı yapılıyor. Ve bir hafta sonra kadınlar kendileri için tahsis edilmiş bir düğün salonunda, meşrû müzikler eşliğinde geleneksel danslarını yapıyor ve Eritre’ye özgü oyunlar oynuyorlar. Oyun figürleri abartıdan çok uzak, genel olarak ellerin zarif figürlerinden müteşekkil. Bizim Türklerin de Afrikalıların arasına karıştığını ve onlarla ahenk içerisinde oyunlarına eşlik ettiklerini gözlemliyoruz. Bir ara Türkçe ilâhiler çalınıyor. Mâlûm, oğlan bizim. Artık kız da bizim. Ortak dil İngilizce olunca bir diyalog oluşuyor Türklerle Afrikalılar arasında..
Cuma günleri Nur Vakfı Mescidine Cuma Namazına geliyor Müslümanlar. Risâle-i Nur derslerinin müdavimi olan farklı milletlerden insanlar da var. Hatta Çinli bir kardeşimiz Müslüman olmadığı halde namaz kılıyor cemaatle. Bazen namazda telefon görüşmesi yapmak gibi faulleri olsa da namazdan geri kalmıyormuş anlatıldığı kadarıyla.
İşte vatanımızdan kilometrelerce uzakta yaşadığımız güzelliklerden ve farklılıklardandı yazdıklarım. Sevk ve izn-i İlâhî ile geldiğimiz bu kıt'ada Nur Vakfı çatısı altında böyle bir hizmette bulunmayı nasib ettiği için Cenâb-ı Hakka ne kadar şükretsek az. Elhamdülillahi hâzâ min fazli Rabbî.
18.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|