Sarp ve yalçın dağların eteklerindeki yamaca kurulan Barla beldesi, etrafını Torosların devamı olan Aksu Dağlarının çevrelediği Eğirdir Gölüne nazırdır.
1920-1930’lu yıllarda pek bilinmeyen bu belde, bağrında sekiz buçuk sene misafir ettiği asrın mânevî sultanı Bediüzzaman Hazretlerinin Nur Risâlelerini telifinden sonra, dünya genelinde bir çok insan tarafından bilinen mübarek bir mekân oldu.
İnanç turizmi çerçevesinde ayda sekiz on bin kişinin ziyaret ettiği bu belde hakkında nice kalem erbabı yazılar yazdı ve şiirler kaleme aldı. Duygularını ve düşüncelerini terennüm etti. Her yazar kendi penceresinden onun maddî ve mânevî güzelliklerini dile getirdi. Kadın erkek herkes orada çok şeyler hissetti. Bediüzzaman’ın ayak bastığı, Nur Risâlelerini telif ettiği her yer onlara ilham kaynağı oldu.
Gerçekten, her sabah Aksu Dağlarının ufkundan altın bir tepsi gibi doğarak Eğirdir Gölü’nde parlayan güneş ve geceleri aynı ufuktan gümüşten bir tepsi gibi doğarak gölde yakamozlar halinde ışıldayan dolunayın seyri, Barla’ya bambaşka güzellikler kazandırıyor. Gündüz masmavi gökyüzünün göle yansımış hâli, değişik renk tonlarıyla gölü bir kartpostal gibi güzel gösteriyor. Barla’dan bakıldığı zaman uyuyan bir kadını andıran Eğirdir ilçesinin yaslandığı dağ ilgi çekiyor. Barlalılar o dağa “Uyuyan Güzel” diyorlar. Barla’ya bir defa giden, tekrar tekrar yeniden gitmek istiyor. Âdetâ, insanda tiryakilik hâsıl oluyor.
Risâle-i Nurların ilk dershanesi olan Üstadın kaldığı ev, Cennet Bahçesi, Karakavak Mevkii, Barla Kabristanı, Çam Dağı gibi yerler, gelen ziyaretçilerin uğradığı mübârek mekânlardır. Bediüzzaman’ın günde beş yüz defa okuduğu Rum Sûresi 50. âyeti olan “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine! Yeryüzünü, ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kâdirdir” âyetinin mânâsı kalbine açıldığı Haşir Risâlesi, 1926 yılında Eğirdir Gölü sahillerinde yazıldı. İki saat zarfında telif edilen 28. Söz Cennet bahsi, Sıddık Süleyman’ın bahçesinde kaleme alındı. Bu yüzden orası Cennet Bahçesi adını aldı. 19. Mektub Mû’cizât-ı Ahmediye (asm) Risâlesi, üç dört gün içinde, her gün üç dört saat çalışmayla toplam on iki saatte, Barla bahçelerini sulayan kaynak suyun çıktığı yerin altındaki Karakavak bahçesinde telif oldu. 17. Sözün İkinci Makamı da aynı yerde yazıldı. Mektûbât isimli eserin bir kısım bölümleri Çam Dağında kaleme alındı. Barla Kabristanı ise, sanki âhiret âlemlerinden bir köşe. Her taraf çam ağaçlarıyla dolu. Her mezarın başında bir veya daha fazla çam ağacı var. Bediüzzaman’ın birinci kuşak Barlalı talebelerinin tamamı orada medfun. İkinci ve üçüncü kuşaktan Bayram Yüksel ve Ali Uçar Ağabeyler de orada yatıyorlar. Barla’yı çok seven ve âdetâ kendi öz memleketi gibi bilen Üstadın ruhaniyeti de onlarla beraber olduğu şüphe götürmez bir hakikattir.
Her sene Ağustos ayının ilk haftasında olduğu gibi, on beş âile birlikte bu sene yine Barla’daydık. Isparta içindeki Üstadın müze olan evi, her gün su getirttiği dağ yamacındaki Sidre Mevkii ile bahsi geçen mekânları ziyaret ettik. Grup halinde yaptığımız bu ziyaretlerde bambaşka duygular içindeydik. Hususan, Barla Kabristanında Yasin-i Şerif okurken, oradaki Nur talebelerinin ve Üstadın ruhaniyetinin bizimle beraber olduğu hissine kapıldık. Dünyanın bütün olayları arkada kalmış, sanki bu âsude mekânda âhiretten bir köşe ile hemhâl olmuştuk. Hakikaten Barla görülmeye değer mübarek bir beldeydi.
Namaz saatlerine ayarlanmış günlük programlarımız, öğrenci okuma programları gibi düzenliydi. Dört buçuk saati bulan günlük müzakereli derslerimiz, sabah namazından yatsı namazına kadar yayılmıştı. 30. Lem’a’daki İsm-i Âzam derslerinden Kader Risâlesine, Desise-i Şeytaniyeler bahsinden İhlâs Risâlelerine kadar değişik müzakereli dersler yaptığımız gibi, mesleğimizin hususiyetlerini izah eden Hizmet Rehberi’nin takibini de yaptık. Ankara, Adana, Urfa, Mersin ve İstanbul gibi illerden gelen kalabalık grubun tamamı programdan fevkalâde memnun kaldıklarını ifâde ettiler.
Dolu dolu geçen bir haftalık okuma programından ayrılırken, gönlümüz Barla’da ve oradaki gönül dostlarımızda kalmıştı.
13.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|