Ülkemizin bazı illerinde olduğu gibi, Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin “Kentsel Dönüşüm Projesi” çerçevesinde Malatya Belediyesi’yle ortaklaşa başlattığı, adı geçen ilin Beydağı Mahallesindeki çalışmalar, maalesef mahalle sakinlerini, büyük endişelere ve hayal kırıklığına uğrattı.
İllere iyi bir görünüm kazandırmakla beraber, şehirleşmenin bir gereği olan geniş yollar, yeşil alanlar ve alt yapı gibi çalışmaları yapmanın yanında vatandaşına başını sokabileği bir ev temin etmek, huzurlu bir hayatın bütün şartlarını yerine getirmek de devletin aslî vazifesidir.
Bunun tersi bir durum; yani “kentsel dönüşüm” adı altında vatandaşın evini “yok pahasına” elinden alıp, onu çaresiz bir şekilde sokağa terk etmek; ona başını sokacağı bir yuva temin etmeden, binbir güçlükle temin ettiği evini yıkmaya kalkışmak, hak ve hukukla bağdaştırılabilecek bir durum değildir.
Hiçbir gerekçe, hiçbir sebep, hiçbir şart, kutsal bir mekân olan vatandaşın evini yıkmaya cevaz veremez. Makam ve mevkii ne olursa olsun hiç kimse, vatandaşın evini kendi rızası olmadan yıktıramaz. Çünkü kanunlarımızda, hukukumuzda böyle bir hüküm, böyle bir müeyyide yoktur.
Efendim söz konusu olan “kentsel dönüşüm” ise, “her şey feda edilir, kişilerin hakkı hukuku göz önünde bulundurulmaz” mantığıyla hareket ediliyor Malatya’nın Beydağı Mahallesinde... Bizi alâkadar etmez vatandaşın evsiz, barksız, sokakta kalması, perişan olması!
Böyle bir mantıkla hareket edilmeseydi, vatandaşın tapulu arsasının metrekaresine dokuz buçuk milyon; gönlünce yaptırdığı evine yirmi milyar; dört katlı tapulu apartmanına yüz altmış milyar fiyat biçilir miydi?
Böyle olmasaydı, yetkililer, devletin her türlü alt yapısını yaptığı, yolunu götürdüğü, suyunu, elektriğini verdiği, emlâk, temizlik vergisini aldığı vatandaşının evine beş on milyar enkaz parası tesbit eder; bahçesini, arsasını da “Sen işgalcisin” diyerek kuruş ödemeden elinden alır mıydı?
Burada esas suçlu, kabahatli olan belediye değil mi? Kaçak bina yapan vatandaş kadar, milletten oy almak uğruna bu duruma göz yuman yetkililer asıl suçlu değil mi? Hem, işgalci muâmelesine tabi tutulan bîçare vatandaşın emlâk vergisini, temizlik vergisini, su, elektrik parasını alacaksın; hem de evini, arsasını yok sayıp, elinden alıp, sokağa terk edeceksin. Bu mudur hukuk devleti, bu mudur vatandaşına şefkatli, merhametli devlet?
Bilinmelidir ki hiç kimse durup dururken evini, yerini yurdunu terk etmek istemez. Hatta bazen gecekondusunu saraylara dahi değiştirmez. Yetkililer vatandaşın bu durumunu neden görmezlikten gelir, anlamak mümkün değil.
İlle de “kentsel dönüşüm” projenizi uygulamak istiyorsanız, o zaman da vatandaşa evinin, arsasının gerçek değerini vermekten kaçınmayın. Madem vatandaşın rızasını almadan bu işleri yapıyorsunuz, o halde bu insanların başını sokacağı bir evi vermek zorundasınız.
Vatandaşa hiç sormadan, onların rızasını almadan, onlarla pazarlık yapmadan, tek taraflı olarak evlerine, barklarına gülünç bir fiyatla değer biçmek, insafa, vicdana sığar mı? Hakla hukukla bağdaşır mı, yetkililerden soruyoruz.
Bu işin garip ve anlaşılmayan tarafı, bu problemi, bu düğümü çözmesi gerekenlerin, hiç ortalıkta görünmemeleri. Bildiğimiz kadarıyla bu işin sorumluları, Ankara’da Başbakanlık; Malatya’da da Belediye yetkilileri... Ne yazıkk ki bunlardan şimdiye kadar ses seda yok. Bu işlerle doğrudan alâkası olmayan muhalif siyasiler de, bu problemden siyasî rant elde etmeye çalışıyorlar. Gayeleri “üzüm yemek olmayıp; bağcıyı dövmek” olan bazı kişi ve mahfiller de, mağdur olan bu insanları tahrik edip, suç işlemeye itip, sinsi emellerine âlet etmeye çalışıyorlar.
Kısaca, Ankara ve Malatya’daki yetkilileri, sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz. Beydağı Mahallesi sakinlerinin, dûçar bırakıldıkları bu haksızlıktan kurtarılmasını bekliyoruz. “Kentsel dönüşüm” uğruna binlerce ailenin mağdur edilmemesini, mahalle sakinleri olarak âcilen bekliyoruz.
13.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|