Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Hâkimin yakasına yapışılır mı?



Darbelerin iyisi kötüsü olmaz. Darbe darbedir. Kanunu, kurulu düzeni, intizamı, hiyerarşiyi, hak ve hürriyetleri ortadan kaldırıp alabora ettiği için darbelerin hepsi de kötüdür, gayr-ı meşrûdur. Şu kadarı söylenebilir: Darbelerin bazıları çok daha yıkıcı ve tahripçi olduğu gibi; bazıları daha az zararlıdır.

Geçmişten günümüze baktığımızda, maalesef ülkemizin bir darbeler, bir muhtıralar ülkesi olduğunu görürüz. Mevcut hükümetleri hedef alan, fakat faturası bütün millete çıkan ülkemizdeki darbeler, zaman ve zemine göre bazen postmodern tarzında; bazen de muhtıra veya bildiriler şeklinde zuhur etmiştir.

Net ve ap açık bir gerçektir ki, adı ne olursa olsun bütün darbeler, her defasında ülkemizi hep geri götürmüş, milletimize pahalıya mal olmuş, alt üst ettiği kanun ve nizamların, gasbettiği hak ve hürriyetlerin tamiri ve tekrar ikamesi bu ülkenin senelerini almıştır.

Malûmu ilâm kabilinden olan böyle bir girizgâhtan sonra 12 Eylül darbesine ait dönemde hâlen unutamadığım bir hatıramı sizinle paylaşmak istiyorum. Gayem; eski defterleri karıştırıp, yaraları kaşımak değil elbette. O günlerden bugüne aradan bunca zaman geçmesine rağmen ülkemizde hâlen benzer olayların aranıyor olması, zaman zaman bazı zinde güçlerin güç gösterilerinde bulunuyor olması, böyle bir darbe hatırasını derhatır ettirdi.

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden hayli zaman geçmesine rağmen, bulunduğum bölgede sıkıyönetimin hükümfermâ olduğu zamanlar idi. İlçenin sevk ve idaresi, emniyet ve asayişin sorumluluğu bir astsubaya verilmişti.

İlçenin sıkıyönetim komutanı mevkiindeki astsubay, sıkıyönetimin verdiği bütün yetkileri sonuna kadar, en sert biçimde kullandığı gibi, çoğu zaman da yetkisini aşarak keyfî icraatlarda bulunmaktan çekinmiyordu.

Meselâ; ilçenin idare makamında bulunan kaymakamın veya belediye başkanının yetkilerini kullanma cür’etinde bulunduğu gibi diğer resmî kurum âmir ve memurlarını denetleyip, icap ettiğinde onlara emirler yağdırıyordu. Hatta çeşitli bahanelerle onları makamına çağırıp, yerine ve adamına göre azarlayıp, hakaretlerde bulunuyordu.

Meselâ; her sabah hükûmet binasının kapısına iki tane vazifeli askeri diker, âmir ve memurların zamanında mesâiye gelip gelmediklerinin takibini yapar; işe geç gelen veya mesâiden erken ayrılan personelin sözlü veya yazılı ifadesini alır, gerekli ikaz ve ihtarları en sert şekilde yapmaktan çekinmezdi.

İnanılacak gibi değil ama bir general pozisyonunu sergileyen sıkıyönetim yetkilisi bu astsubay, ilçedeki hâkim ve savcılara karşı dahi tavizsiz bir tavır içine girebiliyordu bazen. Meselâ bir defasında, mesai saatinde kurum personellerinin teftiş ve denetimini yaparken; sulh ceza hakiminin, makamında değil de bitişik odada kendi personeliyle çay içip, sohbet ettiğini gören astsubay; hâkime hitaben “Burada ne diye oturuyorsun? Niçin mesaî saatinde makamında bulunmuyorsun?” diyerek hakimin yakasından tutup, darp ederek sürüklemeye ve galiz tabirlerle hakaret etmeye başladı. Derken oradaki personel araya girip, hâkimi astsubayın elinden kurtardı. Bu olayın şahidi adliye personeli, olup biteni içlerine sindiremeyip, hakim beyden şikâyetçi olmalarını istediyseler de, hakim başına daha başka gailelerin açılabileceği endişesiyle bu üzücü olayı olmamış kabul ederek, olayın üstünü kapattı.

Bu darbe hatırası nereden aklıma geldi?

Şimdi elbette sıkıyönetimle yönetilmediğimiz için, artık askerler âmirleri, memurları denetlemiyor, hakimlerinin yakasına da yapışmıyor. Ama aradan yıllar geçmesine rağmen durum hâlâ normalleşmedi. Bu defa da 28 Şubat döneminde hâkimler otobüslere bindirilerek asker brifinglerine götürüldü. Aynı yargı mensupları, şimdi de askerce bir tavırla hükûmete muhtıralar vererek, gözdağı vermeye kalkışıyorlar.

Enteresandır bizim ülkemiz, vesselâm...

15.06.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (08.06.2008) - Hizmetlerimizin dinamosu

  (01.06.2008) - Yaşanmış bir darbe hikâyesi

  (25.05.2008) - Okumama marazı

  (18.05.2008) - “Fikr-i infirâdî”

  (11.05.2008) - Sorumluluklarımız

  (04.05.2008) - Okulunu örtüsüne fedâ edebilmek

  (27.04.2008) - Şahs-ı mânevîye tâbi olmak

  (21.04.2008) - Cemaate bizim ihtiyacımız var

  (13.04.2008) - Bir darbe hatırası

  (06.04.2008) - Farklılıklar avantajdır

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır