Son zamanlarda başörtüsü meselesi yine alev alev. Bu yangında kim kaybeder, kim kazanır, kim yok olur buna değinmeyeceğim. Zaten aslında bu konuyu ortaya atanlar da çok iyi biliyorlar ki, kazanan ve kaybeden taraftan ziyade bulanık suların sürekliliğini sağlamak evlâdır. Tâ ki, sırça saraylarındaki hayatlarını kimse görmesin…
“Ey beyler ve dahi bayanlar, siz böyle yaparak aslında kendi gerçekliğinizi de inkâr ettiğinizi bilmez misiniz?” diye, haykırmak geliyor içimden. Bu sular hepimizin ve bu suları bulandırmaya devam etmek hepimizin sonunu getirecek. Hep birlikte bu akıntının sonunda aklı selimle davranmazsak bedellerini ödeyeceğiz. Yani sonuçta sizin de sırça köşkleriniz yerle yeksan olacak. Beklediğinizin aksiyle tokat yiyeceksiniz.
Kibirli başlarınızı kaldırın ve bir kez olsun gönlünüzle bakın, hangi inanca ve değere sığar bir insanın giyim kuşamından dolayı en temel hakkını gasp etmek. Bunun üzerine kanunlar çıkarıp, en olmadık, hatta şeytanı bile güldürecek saçmalıkta örtülü avına çıkmak. Yeni örtünme modelleri üretmek ve “Sen böyle olursan, belki seni kabul edebilir, sosyal hayatta sana bir statü verebilirim” demek. Hangi, akla, vicdana ve inanca sığar? Bana önerdiğin ve dayattığın hayatın anlamı, benim ruhumu temsil etmiyor diye, bana sosyal statümü ve çizgimi hatırlatma yetkisini nereden alıyorsun?
Örtülüysen bir kere büyümemişsindir. Ya birinin et-kisiyle örtünüyorsundur, ya da mahalle baskısıyla. Yoksa bu kadar açıklığın içinde bir baskı hissetmeden hâlâ örtünebilmek delilik derecesinde bir şeydir sizin anlayışınıza göre.
Siz mi doğru olanı bana öğreteceksiniz? Sizin kibirli ve kendinden başkasını görmeyen gönlünüzden ve bilginizden mi istifade ederek yolumu bulacağım? Reddediyorum sizin önerdiğiniz hayatı. Ben kendi keşfettiğim, inandığım ve anlamını, derinliğini kendim bulduğum hayatı yaşamak istiyorum. Bu sizin hayat tarzınıza bir saldırı değil, bir baskı değil, bir hayat tarzını ele geçirme değil, sadece inandığını yaşama arzusu.
Dinimi, sizin iki ucu pis siyasî oyunlarınıza âlet etmek niyetinde de değilim. Kalbimin tam ortasındaki inancımı, her ortamda yaşamaktır isteğim.
İlim ki, bize ezelden emrolunmuş. Kadın ve erkek bütün insanlığa farz kılınmış benim dinimde. Ben inandığım gibi, yaşadığım gibi ilmimi öğrenmek istiyorum. Bütün kız kardeşlerim gibi, yüreğimizin taa derinliklerinde neysek o olarak hayatımızı yaşamak istiyoruz. Bizim üzerimizden toplumsal çıkarımlar ve korku senaryoları üretmekten vazgeçin artık.
Ne çocuğuz, ki çocuklar bile kendilerine dayatılan kimlikleri reddederler. Biraz dayatmaya kalkışsan da, hırçınlaşır olmadık şeyler yaparlar. Kaldı ki, hepimiz yetişmiş, okumuş, değerleri hakkında bir fikre sahip olmuş bireyler olarak bu dayatmayı ve iki yüzlü hayat tarzını reddediyoruz.
Bu iki yüzlülük ancak kişilikleri ve kimlikleri ortadan kaldırır, güveni sarsar, uçları sivriltir ve sonunda kimsenin ortadan kaldırmaya gücünün yetemeyeceği toplumsal kaosları ortaya çıkarır. Bunu hiçbirimiz istemiyorsak, hayat tercihlerimiz yüzünden birbirimize sosyal statü vermekten de vazgeçmeliyiz en acilinden.
Ben yüreğimde örtümle iftihar ediyorum. Bu iftiharımla sosyal hayatımın içinde kendim belirlediğim statümle var olmak istiyorum. Sizin sınırlarını çizdiğiniz ve ikinci sınıf muâmelesi yaptığınız hayat modeliyle değil.
Örtülüler ne yer, ne içer, nasıl yaşar, âşık olurlar mı, severler mi? Ya biz uzaylı mıyız? Biz de insanız, sizin hayatta mücadele ettiğiniz her şeyle biz de mücadele ediyoruz. Bırakın artık giyimler, inançlar, diller, şekiller ve görüntülere göre insanları sınıflara ayırmayı da, daha büyük meselelerimizi halletmek için önümüze bakalım ve yürüyelim.
14.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|