Çınarın gölgesinde duran lüks arabanın içinde arkadaşının gelmesini beklerken, anlamsız bakışlarla dışarıyı seyrediyordu… Karşıdan ağır ağır gelen küçük sandviç arabasına gözü takıldı, yaklaştıkça ilgisi arttı… Acıktığından değil, öndeki küçük tabelâda yazılan metindi dikkatini çeken; “Her güleni dost sanma, düş de gör.”
Yazılanı gördüğünde içinde bir kıvılcım kıpırdadı, kendini toparladı, bakışlarını adama yönlendirdi… Böylesi bir yazıyı arabaya astığına göre, bu gerçekle ilgili hayatında mühim bir hadise geçmişti… Geçip giderken yanından düşünceleri de dönmeye başladı; dost, gülümsemek, düşmek, görmek kavramlarını takibe başladı zihninde… Dostsuz dünya, gülümsemesiz hayat olmaz… Sahte sağlam, iyi kötü, gerçek yalan, doğru yanlış döngüsü arasında hep sağlam, iyi, gerçek, doğru olanlar denk gelmiyor, olumsuz olanlarla da karşılaşabiliyoruz… Sevgilinin sahtesi, düşmanın dost kılıklısıyla karşılaşmak; kolay kabullenilecek ve unutulacak bir hadise olmuyor, derin izler, acı yaralar bırakıyor iç âlemde…
Şuur altı sarsılıyor, okyanus dalgalanmalar yaşanıyor dip derinliklerde… Ümit gemisi su alıyor, duygu tayfaları tembelleşiyor, düşünce kaptanı dirayet dümenini çevirmekte zorlanıyor… Endişe dalgaları vurdukça vuruyor geminin gövdesine… Bir o yana, bir bu yana yatıyor batmamak için; endişe dalgalarında kaybolmak veya karamsarlık karasına oturmak her an mümkün… Eminlik denizi bitiyor, güvensizlik kaplıyor benliğin güvertesini…
Gülümseyenlerin gerçeği ve sahtesi bu zamanlarda yüzünü gösterir; sakin denizde, güçlü geminin müşterisi çoktur, biraz sallanıversin siz o zaman görün dostların samimîsini… Gemiyi ilk terk eden kemirici farelerdir, en son da kaptan… Küçük kayıklarla kurtarabildiğini kurtarır kaptan, son bir tanesiyle de kendini…
Endişe dalgalarına kapılıp ümitsizlikte boğulmak yok, yokun bittiği yerde yeni ufuklara kürek çekilir; umut adalarına, sakin koylara doğru yol alınır… Hayat durmuyor, akıyor gidiyor… Bilinmez, belki de yeni kıt'alar keşfedilecektir… Kim olmaz diyebilir, kaderin çizdiğini kim silebilir?
Sandviç arabasını süren kaptan belli ki gemisini kaybetmiş, umudunu değil… Umudu olmasaydı aksayan ayağına rağmen halen yürür müydü sokak aralarında? Şevk tekerleği dönmese, ilerlemiş yaşına aldırış etmeden adımlar mıydı tozlu yolları? Belli ki sakin bir koy, dertlerini dökeceği bir ada arıyor, belki de yeniden büyük denizlere açılacak yeni kıt'larla karşılaşacak… Hayat bu, varlığı da bir anlık, yokluğu da… “Var” “yok”la dönen döngüyü unutmamak ve unutturmamak için plâka belirginliğinde arabanın önünü bunun için yazmış olsa gerek…
Görenlerin yürek denizinde hikmet dalgalanma yapsın diye yazdı her halde… Kimi coşkun dersler çıkarır, kimi dalga geçer gider… Sandviç yemekten daha lezzetli, o ibretlik levhada yazılanları okumak… Lüks arabanın camından derin dersli küçük arabayı görmek daha büyük bir ufuk bakış, düşünenler, hissedenler için… Hevesinin akıntısına kapılanlar için ise hiçbir anlamı yok bu olup bitenlerin, onlar için anlık zevkler var, sahte sevgililerin peşinde koşmak, samimiyetsiz dostlarla eğlenmek var… “Yok”u bilmiyor daha, ama az sonra görecekler.
10.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|