Başkan George W. Bush’un ve çiçeği burnunda aday Mc Cain’in liderliğini yaptığı Amerikan Cumhuriyetçi Parti’nin siyasî zeminini teşkil eden Birleşik Devletler’in muhafazakâr siyasî güçleri, özellikle son zamanlarda, İslâmı negatif bir anlayışla yansıtma çabası içindeler. İslâmofaşist ve radikal İslâm gibi etiketleri sıkça kullanarak ve bunlara karşı “ılımlı İslâm” gibi tezler üreterek, Müslümanları parçalamak istemektedirler. Gerçekten de, Bush yönetiminin ve zihniyetinin sığlığı bu türden basit etiketleri bolca kullanmaları ile daha bir açığa çıkmaktadır. Onlar İslâmı parçalanmış ve ayrılmış göstermek istiyorlar. Batılı siyaset stratejistlerinin bu bayağı yaklaşım ve faaliyetleri, onların Müslümanların derin ve köklü yapılarını ve İslâmiyet’e olan inanç ve sevgilerini çözümlemekten ne denli aciz olduklarını göstermektedir.
Bu konuyu gündeme getirmek istedim, çünkü şu açık ki; Bush yönetimi, İslâm’ın sadece İslâm olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Kendilerinin ve onlara tabi olanların uydurdukları bu etiketlerin ise gerçekten hiçbir anlam ve karşılığı yoktur; ancak ve ancak ‘bölmek ve fethetmek’ amacıyla kullanılabilir.
Müslümanlar’ın, Bush’un bu tutumundan dolayı pek bir şaşkınlığa uğradığı söylenemez, çünkü zaman içinde defalarca anlaşıldı ki; Bush yönetiminin İslâm’a olan saygısı olsa olsa yüzeysel ve üstünkörü bir yaklaşımdan ibarettir.
Allah’ın her günü, Amerikan radyo ve televizyonlarının en ultra-konservatif yayıncıları, sözgelimi Rush Limbaugh ve Michael Savage gibiler, sözde ‘İslâmofaşistler ve radikal İslâm’ konularını anlatıp duruyorlar. Eğitimsiz ve kültürsüz kişilerin kalplerinde korkuya sebep olmanın yanı sıra, en açık amaçları, Müslümanları dünyanın geri kalanından soyutlaştırmak ve İslâm ümmeti bilincini zayıflatmaktır.
Tarih gösteriyor ki böyle taktikler geçmişte de denenmişti. İspanyol fatihleri, Azteklerin Meksika’daki topraklarını ele geçirirken, Mezoamerika yerlilerini de bu şekilde bölmüşlerdi. İspanyollar Aztek milletini, Mezoamerikan toplumunu oluşturan kabileler arasındaki farklılıkları göz önüne çıkararak ve bunları empoze ederek yok etmeyi becerdi.
“Böl ve fethet” yöntemi bu tür imparatorlukların liderleri tarafından, tabiî kaynakların zengin ve münbit olduğu bölgeleri kontrol altına almak adına kullanılmış bir yöntemdir.
Bush yönetiminin son dönem siyasetleri ise Haçlıların yahut Roma İmparatorluğu’nun politikalarından farklı değildir.
O, dünyanın zenginliğini ele geçirmek için ve bu zenginliği kendi siyasî kontrolü altında tutmak amacıyla mücadele etmektedir.
Başarı için, gerçek yahut muhayyel (imajiner) ‘düşmanlar’ üretilmeli, ‘korku’ ise en yüksek derecede hükmetmelidir. İşte Bush da yeni bir tehdit arayışıyla İslâm’a yönelmiştir.
Amerika’nın aşırı sağcı siyasî güçleri İslâmiyeti her türlü kötülüğün kaynağı olarak göstermekten oldukça hoşnutlar, çünkü İslâmiyetin, bu çağda global ekonomik ilerlemenin aldatıcı görüntüsü altında büyüdükçe büyüyen yağmacı piyasa pratiklerine karşı bir tehdit olduğuna inanıyorlar. Piyasanın haydut çeteleri, kendi açgözlü hırsları karşısında İslâmı bir engel olarak görüyorlar, çünkü İslâmın her türlü sömürü düzenine ve insaniyetin yok edilmesine karşı olduğunu biliyorlar. Bu, yoldan çıkmış adamlar, İslâm’ın her zaman doğruluğa ışık tuttuğunu ve onların küresel yağmacı kapitalist anlayışlarının karşısında durduğunu biliyorlar.
Şunu da gözden kaçırmamak lâzım ki; fakir ve gelişmekte olan İslâm toplumları eğer yağmacı serbest piyasa pratiklerinin negatif etkilerine karşı koyamaz iseler, büyük bir ıztırap çekeceklerdir. Bediüzzaman’a göre, İslâm medeniyeti başka bir medeniyete ihtiyaç duymamaktadır. İslâm noksandan müberradır. Ancak İslâm medeniyeti bağımsız olmalıdır. Bağımsızlığını da İslâmî karakterini koruduğu müddetçe muhafaza edecektir. İslâmın pratiklerini yaşamaya çalışan Müslümanlar olarak üzerimize yapıştırılan bütün bu etiketleri yırtıp atmakla mükellefiz.
TERCÜME: UMUT YAVUZ
04.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|