Bir yazısında; genç kızların saçlarını rejim meselesi haline getiren, her yerinden çeteler fışkıran, “demokrasi” bilincinden yoksun kuşaklar yetiştiren bir ülke haline geldiğimizi belirten Ahmet Altan, bu durumun bizi ‘bir ülke’ görüntüsünden uzaklaştırdığı tesbitini yaptıktan sonra şu soruyu sormuştu: “Türkiye Cumhuriyeti varlığını sürdürebilecek mi?”
“Türkiye Cumhuriyeti varlığını sürdürebilecek mi?” sorusu tersinden “Türk inkılâbı neden başarılı olamadı?” şeklinde de okunabilir. Bu sorunun cevabını “Şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek” diyerek Cumhuriyet’in kurucu iradesini uyaran, bu büyük inkılâba uygun bir cereyan isteyen, İslâm düşüncesinin Türk toplumundaki derin köklerine işaret eden Bediüzzaman’ı doğrular tarzda, bu günlerde Şerif Mardin vermektedir. Kemalist ideolojinin “iyi, doğru ve güzel”e dair bir şeyler üretemediğini belirten Mardin “İslâmî düşünce tarzı”nın bu boşluğu doldurduğunu, Cumhuriyet projesinin inşasında, cumhuriyet aydınını temsil eden öğretmen ile onun rakibi olan imamın rekabetinde öğretmenin kaybettiğini ifade ediyor. Ne acı! Cehaletin en büyük düşmanımız olarak kabul edildiği bir anda, toplumu dönüştürecek, eğitecek, yükseltecek iki unsurun karşı karşıya getirilmiş olması gerçekten pek hazin bir öyküdür.
İyiye, doğruya ve güzele ait ne varsa yıkıp yok etmek, yerine modernleşme-çağdaşlaşma kimliğiyle din dışı değerleri koymaya çalışmak Türk inkılâbının temel çıkmazlarından biri olmuştur. Bu bağlamda, “Öğretmenin imam karşısında mağlûp olması” Kemalist ideolojinin geldiği noktayı ve mağlûbiyetini ifade eden trajik bir değerlendirmedir. Bu trajedinin temel çatışması aydın-köylü, mektep-medrese, laik-antilaik tarafları arasında ve manevî değerler üzerinde yüz elli yıldan beri devam etmektedir. Bu mücadelede ‘öğretmen’ ve ‘imam’ birer semboldür. Öğretmen ilericiliğin, çağdaşlığın; imam ise gericiliğin, yobazlığın sembolü olarak lanse edilmiştir sürekli.
Meselâ; Cumhuriyet dönemi romanlarının temel konularından biridir “aydın-köylü çatışması.” Cumhuriyet aydınının görevi kendisiyle arasında derin farklılıklar bulunan Anadolu köylüsünü adam etmek, bilinçlendirmek, hizaya getirmektir. Yakup Kadri’nin ‘Yaban’ın da olduğu gibi ülkesi uğrunda sağ kolunu kaybettikten sonra bir Anadolu köyüne yerleşen Ahmet Celal, bu mücadeleci-vatansever aydın tiplerinden biridir. ‘Yaban’da, bu aydının ağzından Anadolu insanının kunduza, kediye, sansara, çakala, tarla faresine, sakat keçiye, tavuğa, gorile, salyangoza… benzetildiğini görürüz. Cumhuriyet romanlarında bu özelliklere sahip cahil köylülerle birlikte millî mücadeleye inanmayan, düşmanla işbirliği yapan hain, aç gözlü, yobaz din adamlarına, ham softalara rastlarız. Reşat Nuri’nin ‘Yeşil Gece’sinde Şahin Öğretmen, Halide Edip’in ‘Vurun Kahpeye’sinde de Aliye Öğretmen Ahmet Celal’in yerini alır. Bunlar, gelecek nesiller için hayatları pahasına, gericilerle ‘aydınlık’ mücadelesine girişmiş aydınlardır ve bu mücadelede Eyüp Hoca ve Fettah Hoca gibi gericiler hep karşılarında olmuş, cahil halk da bu gericileri desteklemiştir! ‘Yaban’da olduğu gibi Anadolu köylüsünü bu kadar kötü gösterme çabasının altında tek bir sebep yatar; o da Anadolu insanının kendi değerleriyle uyuşmayan inkılâpları bir türlü benimseyemeyişidir, kendisine rağmen yapılan ve kendisine dayatılan inkılâpları hazmedemeyişidir. Cumhuriyet elitinin çağdaşlaşma diyerek takdim ettiği projesinde dinî değerlere bağlı bir Anadolu tiplemesine yer yoktur. Köylü-aydın, mektep-medrese arasındaki bu çatışma cumhuriyetin temel paradoksu olarak günümüze kadar gelmiştir. Bu paradoksu aşmadan bugün yaşadığımız süreci de anlayabilmemiz ve çözebilmemiz zordur.
Netice olarak, Cumhuriyet projesinin başarısızlığından söz etmek tarihî, siyasî bir süreci içine alan bir çok soruyu da beraberinde getirecektir. “İyi, doğru ve güzel” hususunda medeniyetler kurarak kendini ispatlamış bir İslâmî yapıya ve geleneğe alternatif olma iddiasıyla ortaya çıkan Kemalist ideolojinin temel değerleri, bugün niçin tartışılmaya devam etmektedir? İkincisi: -Önder Sav’ın tavrında da görüldüğü gibi- kendilerini hâlâ milletin efendileri olarak görenler, bu memleketin hayrı için milletin değerleriyle çatışmaktan, kendi milletiyle didişen, kavga eden, kendi milletini küçümseyen, hor gören, aşağılayan bir görüntü sergilemekten ne zaman vazgeçecektir? soruları temel sorulardan sadece ikisidir.
03.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|