“Bu nurdan ses, gerilmiş ufka, bazen bir gümüş tüldür,
Ve bazen, ah ü feryad eyleyen bir dertli bülbüldür!..
Yakar ateşli feryadiyle, dem tuttukça eflâkî,
Mezamiriyle coşmuş, Hazret”i Davud okur sanki!... ’’
Ali Ulvi Kurucu “Hafız Kani”yi Dinlerken”
Kani Karaca’yı anarken…
Özellikle Cuma namazı vakti yaklaşırken, işyerimde isem namazdan önce Kur’ân dinlemeye çalışırım. Hemen Kâni Karaca merhumun Kur’ân okuduğu sesli ve görüntülü CD’lerden birini çıkarır bilgisayarıma koyar, sesini de biraz açar ve dinlemeye başlarım. Kendine has okuyuşu ve tarzı ile Hafız Kani Karaca’nın sesinden dinlediğim o yüce kelâm, günlerdir biriken kalp pasını çözmeye birebirdir.
4 yıl önceydi. Acı haberi bir konser programı vesilesiyle, diğer müzisyen arkadaşlarımızla Almanya da iken almıştık. Mayıs ayının son günüydü sanırım. “Kani Hoca’yı da kaybettik, duydunuz mu?” dedi neyzenimiz Ahmet Gürsel. Bir anda hüzün sarmıştı arkadaşlarımızı ve bizi. “Allah rahmet etsin” dedik hep birlikte. Vefatından yaklaşık iki ay önce Mart ayı gibi, değerli mûsikîşinas, şair Memduh Cumhur Bey’le Üsküdar’daki eczahanesinde sohbet ederken Kâni Hoca’nın ağır hasta olduğundan bahsetmiş, bazı hatıralarını paylaşmıştı benimle. Bir gün ziyaretine gidelim demiştik. Nasip olmadı. Demek vefatı çok uzak değilmiş. Hafızamda ve kulağımda artık kendine has o nefis üslûbuyla okuduğu Kur’ân-ı Kerim ve naatları kalacak. Aşağıda yıllar önce Hürriyet Gazetesi’nin kendisiyle yaptığı röportajdan bir bölümü okuyacaksınız. Orada bir san'atçının dile getirmek zorunda kaldığı sıkıntıyı ve serzenişi de göreceksiniz. Kani Karaca gibi bir san'atkâra “Üç kuruş için takla atıyoruz. Aç mısın diye soran yok” dedirtmemeliydi bu millet. Maalesef toplumumuzun, devletimizin ve kurumlarımızın bu ilgisizliği sürdükçe gerçek san'atkârlardan, daha çok bu acı sözleri duyarız. Neyse bakalım Kani Hoca merhum neler demiş o röportajda:
“Klâsik müzikte iyi bir üstadın tavrını elde edeceksiniz. M. Nurettin’i beğendiyseniz onun tavrını elde edene kadar çalışacaksınız. Makam ve nazariyatı öğrenmek ayrı ayrı şarttır. Usullerde ritm kabiliyeti olacak.
Eskiden bir İstanbul tavrımız, şivemiz vardı. Bu şiveyi tatbik ederken Kur’ân’da tecvit ve talim usûlü hocadan öğrenilir. Makam tatbikatını yaparken kelimeleri ezip bükmemek makam yapmamak lâzımdır. İyi Kur’ân okuyan birçok arkadaşım var. Ama makam bilmezler. Yunus Balcı, Muharrem Aslantürk, Fatih Çollak, bunlar ehli Kur’ân’dırlar. Zamanımızın iyi hafızlarıdır. Arapların tavrı vardır ki kimse bunu taklit edemez. Ederse Kur'ân’ın halâvetini bozar. Her kimse, bu şiveyi taklit etmesi için iyi bir Arap hafızından tavır elde etmesi radyodan onların nasıl Kur’ân okuduklarını dinleyerek gırtlağına vasıl olması lâzım.
Öyle bir ortamda çıktık ki… Dede Efendi çilekeşlik yaparmış. Karısı çoluk çocuğu yakınırmış. 'Bize bir faydan yok diye. Bestekârlığa başlamış. İlk şarkısı ‘Zülfündedir benim bahtı siyahım’, padişah 2. Mahmud’un huzurunda okunmuş. Dede Efendiyi buldurtmuş ve bir kese altın vermiş. Evdekiler saymakla bitirememiş. O zamanki ortamda olsaydık elimiz soğuk sudan sıcak suya girmezdi. Üç kuruş için takla atıyoruz. Aç mısın diye soran yok…’’
Kani Karaca kimdir?
1930’da Adana'da doğar Kani Karaca. Üç ay sonra aldığı yanlış bir ilâç neticesinde gözleri görmez olur. Çiftçi olan babasının vefatı üzerine halası yanına alır. Dokuz yaşında hafız olur. Yeraltı Camii imamı Hafız Ali Efendi ile tanışıp, Kurân’ın inceliklerini öğrenir. 1950 yılında İstanbul’a gelir ve Yeni Cami'de mukabele yaparken ilk hocası Hafız Saadeddin Kaynak ‘la tanışır. Mesut Cemil, Nuri Halil Poyraz, Saadeddin Heper, Alaeddin Yavaşça, Refik Fersan, M. Nurettin Selçuk’la meşk eder. Ruşen Ferit Kam, Vecihe Daryal, Necdet Yaşar, Niyazi Sayın, Cevdet Çağla gibi büyük san'atkârlara refakat etmiştir. 29 Mayıs 2004 yılında vefat etmiştir.
Kani Karaca’dan bir anı
“1965 ‘te Hicaz’a gitmeden evvel İstanbul’da İslâm ülkelerinden delegeler ve Mekke’nin ileri gelenleriyle dinî sohbet yaptık. Arap tavrıyla Kur’ân okudum. Mekkeli ve buranın Vehbi Koç’u gibi olan Hac Bakanı da vardı. Dedi ki, “Türkiye’ye gelip böyle bir hafızla karşılaşacağım aklıma gelmezdi. “Beni hacca davet etti. Âlem-i Rabıtatü’l-İslâm isimli bir toplantı, Kral Faysal‘ın sarayında yapıldı. O toplantının açılışında Kur’ân-ı Kerim’i bana okuttular. Arap tavrıyla okudum. Çok beğendiler. Hâlâ Cidde Radyosu’nda okuduğum Kur’ân yayınlanıyor. “
03.06.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|