Ecdadımızın cihan padişahlarını okurken, yazarken ve onları hayalimle seyrederken heyecana gelir, gözlerim yaşlarla dolar ve tüylerim diken diken olur. İstanbul fethinin 555. yılında koca hünkâr Fatih Sultan Muhammed hana baktım, 49 yıla sığan ömründe zaferlerin şahikasına çıkmış. Her haliyle gıpta edilecek devlet başkanı, dünya liderlerinin örnek alacağı ve ders çıkaracağı cihan padişahı. Bazı devlet başkanlarını bir çırpıda geçebilirsin, fakat bu sultanları satırlara ve makalelere sığdıramazsın, sığmaz onlar.
Konya’nın meşhur veli ulemasından Ali Ulvi Kurucu merhumun amcası Hacı Veyiszade yalnız Yavuz Sultan Selim için “Elli veli kuvvetinde” demiştir. İşte Fatih Sultan da bu nevidendir. Ayrıca Hz. Peygamber Efendimizin (asm) tebşîrâtına, müjdesine muhatap tek ulu hünkârdır. Maddî ve mânevî unvanı çok yüksek mevkidedir. 49 yıla sığdırdıklarını tarihler, törenler, anmalar bitiremiyor. İki imparatorluk ve 18 devleti kendi haritasına almak ve adaletle, şerefle hükmetmek ve akabinde gelen Yavuz Sultan Selim ile Osmanlı sınırlarını 24 milyon km²’ye çıkarmak, kime nasip olmuştur?
Bugünkü hâl-i âlemde, bırakın böyle bir imparatorluğu idare etmek, o 623 yıllık devlet-i âliyeden çıkan 35 ülkenin her bir ülkesini idare etmek, bir muammâ, bir merhale ve bir savaş arenası. Bu kıyaslar dahi o zatların ne kadar güçlü ve Osmanlı’nın ne kadar görkemli olduğunu ortaya koyar. Onun neşrettiği ferman, dillere destan. Yani Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açmak her cihetle olmuştur. Galata’da oturan ve kaçan binlerce Rumlar için ferman yazıyor:
“…Dönün geriye, herkes dininde, canında, malında, fikrinde, ibadetinde ve ibadethânesinde hür olacak, hür kalacaktır, hür yaşayacaktır.” İmza çok mânidardır: “İstanbul fatihi abd-i âciz.” Var mı bu tarzda yeryüzünde gönülleri ve bütün dinleri fetheden hünkâr? Osmanlı’nın kuruluşunun 700. sene-i devriyesinde Fatih Sultanın kabri başında duâ okuyan Ermeni lider Mutafyan diyor ki: “Eğer o olmasaydı, bizim hakk-ı hayatımız yoktu, her şeyimizi ona borçluyuz.” Aslında İstanbul’un fethinde Mekke fethinin esintileri vardır: “Kan akmayacak, herkes emin olacak” ferman-ı Peygamberî (asm) bilhassa fetihten sonra görülmüştür.
Bu müsbet hareketler karşısında her millet ve inanç sahibi Osmanlı’ya sığınmış. Osmanlı’nın adalete, ilme ve tekniğe verdiği emek ve itibar karşısında, kiliseler camilere dönmüştür. Diğer din müntesipleri rızalarıyla Müslüman olmuşlardır. 2008 itibarıyla İstanbul ve Türkiye’de cami ve kiliseler kıyasında aradaki fark kapatılmaz. 400 kilise, 77 bin cami. Daha dikkat çekicisi, kiliseler bomboş, camiler tıklım tıklım.
Hz. Peygamber’in (asm) “Kostantiniyye fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne iyi kumandan ve onu fetheden asker ne iyi asker”1 müjdesi karşısında Hz. Eyyübe’l-Ensârî’nin (ra) İstanbul’un fethedilmesi için 80 yaşını aşmasına rağmen iki defa cihad seferine katılmasını, Ulubatlı Hasan’ı ve küçüksenmeyecek emsâlsiz hadiseleri ayrı bir mevkide yazmamız lâzım. Bizanslı yazar Kirititovulos, sabahleyin Haliç’te 75 pare gemiyi görünce der ki: “Bir insan ki, gemileri karadan yürütebiliyor. O bütün dünyaya hâkim olabilir.”
Onun için, Arif Nihat Asya, bizim gençlere dönerek diyor ki:
“Sen ki burçlarda bayrak olacak kumaştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın
Yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.”
Akif-i sânî merhum Ali Ulvi Kurucu’nun İstanbul şiirindeki nağmesi ise şudur:
“Makberlerinin her taşı bir ma’bede benzer
Gül yüzlü güzeller gibi, rikkatle gülümser
Seyre daldıkça bu şahane fetih ülkesini
Duyarım beş asır evvelki zafer bestesini..”
İstanbul’un fethi, tefekkür edilecek bir manzumedir, bir destandır ve bir tebşirât-ı Peygamberîdir (asm).
Artık gönülleri fethetmeye çalışan biz gibi âcizler, fatihalardan başka ne yapsın. Haklarını ödeyemediğimiz bu aziz zâtların ruhları şâd olsun.
Dipnotlar:
1- Câmiü’s-Sağir: 5:262, 80, Hadis no:7227
30.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|