Son günlerin gündemini bildiriler belirliyor. Birileri bildiri yayınlıyor, diğerleri ona karşı farklı bildiri yayınlıyor. Buna karşı birinci bildiriye destek vermek için başka bir bildiri yayınlanıyor. Sonra bu bildirilerle ilgili sert tartışmalar yapılıyor, ardından bir bakıyorsunuz ki, bir yumuşa gözleniyor. “Aslında biz şöyle demek istemiştik, yanlış anlaşıldık” türü beyanlarla geri adım telâşına düşülüyor.
Yargıtay Başkanlar Kurulunun sert bildirisinin ardından daha sert bir bildiri hükümetten gelmişti. Ortalık toz dumanken, Danıştay’dan Yargıtay’ı destekleyen başka bir bildiri gelmişti. En son bildiri de Köşk’ten geldi.
* * *
Yargı ile hükümet arasındaki bu “bildiri savaşları”nı bitirme konusunda TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın üstlendiği rol gerçekten önemliydi. Toptan, Meclis’e karşı söylenen sözlere cevap veriyor, yargı nasıl herkese lâzımsa, Meclisin de herkese lâzım olduğunu söylüyor. Yargıtay bildirisindeki ithamlardan incindiğini ifade ediyor. “Parlamento, bu kadar ağır ithamları kesinlikle hakketmedi” sözüyle tepkisini dile getirirken, muhatapların karşılıklı oturup konuşmayı bilmesi gerektiğine de vurgu yapıyor.
Toptan’dan sonra da bu gerilimi azaltmak için Cumhurbaşkanı Gül de devreye girip, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’le görüşmüştü. Bu görüşmenin ardından Gerçeker’in beyanları ile Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in söyledikleri bu bildiri krizinin şimdilik üzerinin örtüldüğünü gösteriyordu.
Gerçeker, yayınlandıkları bildirinin farklı yansıtıldığından ve yorumlandığından şikâyetçi. Ancak bildiri başka şekilde de nasıl yorumlanabilirdi ki? Öylesine ki bildiriye “y-muhtıra” yakıştırması siyasî tarihimize kalın harflerle yazıldı bile. Gerçeker, bir de diyor ki, “Gerginlik biraz da bu havadan kaynaklandı…” Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in “dam üstünde saksağan” olarak gördüğü bildiriyi gerektiren nasıl bir hava vardı merak ettik doğrusu.
Karşı bildiri yayınlayan hükümetten de bir yumuşa gözlenmişti. “Bu ülkenin insanları, kurumları olarak her türlü konuyu konuşarak çözmek en doğru yoldur” açıklamasını yapmıştı Çiçek. “Yargı da bizimdir, hükümet de bu ülkenin hükümetidir. Parlamento da bu ülkenindir” diyerek bir yumuşa ifadesi kullandı. Ancak Gerçeker şimdilerde ise “İhtiyaç olursa yine açıklarız” demeyi de ihmal etmiyor.
* * *
Önce alabildiğince ger, sonra gerilimi düşürmek için çaba sarfet… Germeden, milletin gündemini meşgul etmeden bu meseleler konuşarak halledilemez miydi? 27 Mayıs ihtilalinin yıl dönümünde muhtıraları, müdahaleleri hatırlatmanın bir gereği var mıydı?
Gerçeker’in bir sözü daha dikkatimi çekmişti. “Yargının sorunlarını anlattık. Sayın Gül de bize yardımcı olacağını söyledi” dedi. Yargının sorunlarını anlatmak için “y-muhtıra” olarak görülen bir bildiri mi yayınlamak gerekiyordu?
İşte bütün bunun gibi sorular bildirilerin ardından ilk aklımıza gelen sorular oldu. Bu gerginliği çıkaranların bu sorulara cevap vermeleri gerekiyor. Bu arada bu bildiriler neticesinde oluşan ekonomideki dalgalanmaların hesabı da verilmeli tabiî…
* * *
Yargıtay’ın bildirisine destek verenlerin ortaya attığı bir tez vardı. “Yargı herkese lâzımdır” diye… Peki bunu söyleyenlere şunu sormazlar mı? Milletin iradesinin tecelligâhı olan Meclis herkese lâzım değil mi?
Köksal Toptan’da buna dikkat çekiyor. Yavuz Donat’a konuşan Toptan’ın şu sözleri her şeyi anlatıyor. “Yargı kurumuna ve yargı kararlarına herkes saygı göstermeli. Peki, yasama organı ve kararları için de aynı şey gerekli değil mi? Yargıyı ve yargıcı yıpratmanın kimseye yararı yoktur. Peki, siyaseti ve siyasetçiyi yıpratmanın kime yararı var?” (Sabah, 27.05.2008)
İşte işin özü bu sorular. Yargıya saygı bekleyenler Meclis’e saygı göstermeli. Yargıyı yıpratmaktan çekinenler siyaseti yıpratmamalı. Velhasıl herkes görevini yapıp, başkasının görevine karışmamalı. Buna herkes dikkat etmeli, yargısı da, askeri de, sivili de…
Özetle, Türkiye artık bu kısır çekişmelerden kurtulmalı. Her şeyin çözümü demokrasi içinde aranmalı.
30.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|