İşin aslı nedir sormazdan evvel söyleyelim ki her 'karn'da, her asırda, her ömürde ve her şahısta kendine özgü, kendine bakan, kendi kendine has ve hususî bir anlatım, ifade ve söyleyiş vardır.
Ve bunu okuyarak izah edecek olanda o zamanın insanı, o zamanın aydınlatması olanlardır. Ama işin aslına bakarsak her kendini bilen kişi birer aydınlatıcı ve yol gösterici de olabilir; kendine göre zaman dilimleri içinde elbette...
Tarihe baktığımız zaman insanlık tarihinin her asrında muhakkak bir şekilde kendine özgü, kendini anlatan bir arzı endamı mevcuttur. Ve isimler bile almışlar-dır: Cehalet, esaret, saadet, helâket, felâket asırları, vb. gibi. Canlı birer ferd-i mahsus gibi hallerine göre de dinsiz, ateist, mü’min, Müslüman, münafık ve fasık adam gibi… O zaman diyebiliriz ki herkesin hususî anlatımı ve ifadesi taa 'karn'lara, asırlara kadar, bileşkeleriyle tesir edebiliyor ve işin aslını koruyor. Tuğla ne ise bina da odur, damla ne ise göl de, deniz de odur… Kimine göre küçük, kimine göre büyük; kimine göre tuzlu, kimine göre acı ve kimine göre tatlı ama nesne bir…
Ayırım, ayrıştırma ve kategorize ise gerçek anlamdan ve asıl olarak tek bir analiz aleti ile yapılabilir: İman. Bunu ise tatbik sahaları takip eder; kalb, ruh, akıl ve diğer latifeler, duygular. Bilmenin yozlaşması ve cehaletin bayraklaşması her zamanda ve her şahısta menfiyi anlattığı gibi, bilmenin bilinmesi ve cehaletin kaybolması da her zamanda ve her şahısta müsbetliğin sıfırlandığı bu zamanımızda. İman, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet noktalarından capcanlı, müsbet hareket ve anlatımla asrın insanına yaklaşmak, onlara örnek olmak ve bilmediklerini mülâyemet ile göstermek. Ve en azından son 'karn' ve asrın bütün küfür ve dalâlet cephesinden imana ve Kur’ân’a gelen saldırı sual ve hücumlarına; aklı, ruhu, kalbi ve diğer lâtife ve duyguları ikna ve tatmin ederek cevap veren, iman ve Kur’ân noktasından izahlar getiren tefsir-i Kur’ânî olan Risâle-i Nur Külliyatından haberdar olmak, okumak, anlamak ve anlatmak gerekir. Lâzımdır. Elzemdir.
Asırlar içinde asrımız ve insanı en azamî derecede iman ve aydınlatıcıya ihtiyaç duymaktadır ve bunu bu asrın şirk ve dalâlet alûde insanları halleriyle, yaşayışlarıyla, ha-yatlarıyla anlatmaktadır, istemektedir. Neden gözümüzü kapayalım ki? Âlemin karanlığı bizim karanlığımızla artar, eksilmez…
O zaman hepimiz, her birimiz kendimizi aydınlatalım, tâ ki asrımız ve 'karn'ımız da aydınlansın, parıl parıl parlayarak pırıl pırıl olsun. NURLU VE AYDINLIK GÜNLERE…
30.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|