Düşünün, İstanbul’un fethinin 555. yılını milletçe kutluyoruz ama o büyük fethin sembolu olan Ayasofya’yı ise unutmuş görünüyoruz. Bu durum, garipliğin, çelişkinin dik âlâsı değil mi? Fethin yıl dönümlerinde mahzun mabedi hatırlamak, “Bu günlere nasıl gelindi?” sorusunu sormak gerekmez mi?
Zaman zaman ifade etmeye çalışıyoruz: Türkiye, tarihiyle de yüzleşmelidir. Ayasofya’nın niçin ‘müze’ yapıldığının makul bir izahı var mı? “Çok cami var, buna ihtiyaç yok” demekle her halde bu uygulama izah edilemez. Edilmeye çalışılsa da, milletin bu izahı makul bulacağı düşünülmesin.
Şu anda ‘müze’ olarak ‘hizmet’ veren Ayasofya Camiinin hâlini anlatan çok sayıda yazı ve şiir yazılmıştır. Bunların hepsinin ayrı bir değeri var, ama merhum Ali Ulvi Kurucu’nun “Ayasofya” hakkında yazdığı şiir ayrı bir mânâ taşır. Uzun sayılabilecek bu şiir, güzel bir soru ile başlar:
Ürperdi hayâlim, bu nasıl korkulu rüya?
Şaştım, neyi temsil ediyorsun Ayasofya?
Ayasofya’yı sadece fotoğraflardan görenler bile bu sorunun cevabını arıyor. Gerçekten de bu haliyle Ayasofya Camii neyi temsil ediyor? ‘Büyük’ler belki yıllarca devam eden propagandanın tesiriyle, alışkanlıkla, ülfet perdesinin kalınlaşması sebebiyle mevcut durumu ‘kanıksamış’ durumdalar. Peki ya yarının büyükleri olan çocuklarımız?
İmkânı olan çocuğunu alsın ve Ayasofya’yı gezmeye gitsin. Gördüğü manzara karşısında, çocukların sorularına ‘makul’ cevap vermek mümkün olur mu? Adı gibi, dıştan bakılınca da ‘cami’ olduğuna kanaat getirilen bu yapı, ne yazık ki yıllardan beri ibadete kapalı ve ağırlıklı olarak turistlerin gezdiği bir ‘müze.’
“Ayasofya camiinde niçin ibadet edilmiyor, namaz kılınmıyor? Niçin müze?” sorusunu soran çocuklarımıza ikna edici cevaplar verebiliyor muyuz? Sadece bugüne kadar bize anlatılanları aktarmakla onları ikna edemeyiz...
Ayasofya, İstanbul’un fethinin mücessem bir sembolüdür. Bu bakımdan ibadet mekânı olması tabiîdir. Ne yazık ki yıllar önce başlayan bir uygulama hâlâ devam ediyor.
Aslında bu uygulamayı yabancı turistlerin de ‘anlayış’la karşılamadıklarını tahmin ediyorum. İslâm dünyasından gelen turistler bir yana, diğer dinlere mensup turistlerin de Ayasofya’yı ‘ibadet olunan yer’ olarak görmeyi tercih edeceği ortadadır.
Ayasofya üzerine çok söz söylenebilir ve söylenmelidir. Bu hususta yazılan eserleri gündemde tutmakta fayda var. Bu cümleden olarak Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk ve Yaşar Baş imzasıyla Osmanlı Araştırmaları Vakfı’nca yayınlanan “Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii” adlı eser dikkate değer bir çalışma olarak incelenmeli.
Merhum Ali Ulvi Kurucu şunu da soruyor: “Bayram, Ramazan, Cum’a, mübârek gecelerde, / Avize değil, mum bile yanmaz mı içerde?”
Ayasofya’nın içinde ve dışında avizelerin yandığını görmek için fiilî ve kavlî duâlar edelim inşallah...
30.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|