Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Cemil YÜZER

DEMİRKIRAT ve "YASLIADA" ARASINDA DEMOKRASİ -4-

Darbeciler halk nezdinde mahkûm

Duruşmalar esnasında da olumsuzluklar yaşadınız mı?

Duruşmalar esnasında da bizlere çok baskı kuruyorlar, mahkeme esnasında konuşmak, işaretleşmek, selamlaşmak yok diye sürekli ihtarda bulunup, aksi takdirde de ‘sizi salondan atacağız’ diye tehdit ediyorlardı. Nitekim benim kız kardeşim, yaşı 18 olur olmaz Vatan Cephesi duruşmalarından birine gitti. Babamın konuşması sırasında hakim 1-2 kere sert şekilde ihtar ediyor, “Kendi savunmanı değil de DP’nin propagandasını yapıyorsun” diye babamı salondan çıkarıyor. Bunun üzerine kardeşim de bu haksızlığa karşı biraz ileri geri konuşuyor. O yaştaki çocuğu, bir gazeteci oradaki subaya ihbar ediyor. Kardeşimi alıp, hiç kimseye haber vermeden nezarete götürüyorlar. Uzun aramaların neticesinde yerini tesbit ediyoruz. Orada, Allah razı olsun, bir albay kardeşime diyor ki, “Ben sabaha kadar senin kapında bekleyeceğim. Sakın korkma sen!” Sonradan dostlarımızın yardımıyla kardeşimi çıkartıyoruz.

Bir röportajda darbeye, CHP’nin sert muhalefetinin neden olduğunu söylüyorsunuz. O zamanki CHP ile şimdiki CHP’nin politikalarını nasıl karşılaştırıyorsunuz?

Bana göre değişen bir şey yok. Bir kere maalesef İnönü’nün Meclis’teki konuşmaları arasında “Şartlar hazır olduğu zaman ihtilâl meşru bir haktır” ve “Sizi ben bile kurtaramam” diye ifadeleri var. 555K olayından tutun da İnönü’nün partilisine sokakta kendini taşlattırma provokasyonu var. Yani Meclis’te sert muhalefet, dışarıda sert muhalefet... Babamın bu konuda vecize olabilecek bir sözü var, diyor ki: “Allah hiçbir iktidarın karşısına Halk Partisi gibi bir muhalefeti getirmesin. Hatta Halk Partisi iktidar olsa, karşısına kendisi gibi bir muhalif çıkartmasın.” Bir de diyor ki, “Bu memleket için Halk Partisinin muhalefette olmasındansa iktidarda olması daha iyidir.” Muhalefet aslında her zaman yıkıcı olmak zorunda değildir. Muhalefet, tavsiyelerde bulunur, doğruyu yanlışı gösterir ve memleketin yararına ne varsa onu savunduğu takdirde, bu ülke için çok faydası olur. Fakat Halk Partisi gibi her kanuna, her meseleye, her icraata karşı çıkmak, mahkemeye götürmek, hangi iyi niyetle ifade edilebilir? Ayrıca Halk Partisinin halkla bir ilgisi, ilişkisi de yok. Yani tamamen kendi oluşturdukları bir dünya içinde yaşıyorlar. Bence şimdi de maalesef aynı derecede sert ve yıkıcı bir muhalefet izlediklerini düşünüyorum.

Yassıada’da ve özellikle mahkeme ve hapishanelere nakiller sırasında içlerinde babanızın da bulunduğu milletvekillerine çok ağır fizikî ve sözlü müdahalelerde bulunulmuş. Bunlardan biraz bahseder misiniz?

Maalesef Yassıada’ya götürülürken babamları kargo uçağına bindiriliyorlar ve yere, kelepçeli bir şekilde oturtuyorlar. O sırada onlara deniliyor ki, “1 saat 50 dakikalık benzinimiz var, yolumuz da 1 saat 30 dakika. Uçağın gidişatını etkileyecek herhangi bir hareket yapmanız durumunda sizi vur emri aldım. Ellerinizi dizinizin üzerinden kaldırmanız yasaktır.” Yassıada’ya ulaştıklarında, Harp Okulu öğrencilerini işte “Bayar Harp Okulunu imha edecek, Konya yolunda öğrencilerini kıyma makinelerinde kıydırtacak” diye başından beri kışkırtıldıkları için, DP’lileri düşman gibi görür olmuşlardı. Yassıada’ya geldiklerinde Fatin Rüştü Zorlu’yu tekmeleyerek indiriyorlar, milletvekillerine söyleyemeyeceğim kadar ağır hakaretler yağdırıyorlar. Bu arada babama da aynı muameleyi yapıyorlar. O sırada giymiş olduğu pantolonunu saklamamızı, çünkü üzerinde tekme izleri olduğunu söylemişti. Odalarına girdikten sonra bir vekil diyor ki, “Ben artık yaşayamam.” Babam dedi ki, “Kendimize gelebilmek için hepimiz gidip elimizi, yüzümüzü yıkadık.” Yani bu kadar feci bir şekilde Yassıada’ya naklediliyorlar. Aradan zaman geçtikten sonra, bu gibi görüntüleri sinemalarda gösterebilmek için başta Bayar olmak üzere koskoca insanlara film çektiriyorlar. Yassıada’ya gelişlerini, orada yemek yemelerini ve çok saygılı bir şekilde muamele gördükleri yalanını insanlara göstermek için, böyle bir şey yapıyorlar.

Özellikle Fatin Rüştü Zorlu’ya fizikî anlamda çok eziyet yapmışlar. Babam’ın anlattığına göre bir defasında onu sorgudan geldiğinde gözleri şişmiş ve tırnakları sökülmüş bir vaziyette görüyor. Babama da en büyük işkenceyi manevi işkence olarak yaptılar. Bunu da, ailesine çok fazla düşkün olduğunu anladıktan sonra yapıyorlar. Biz her gün babama mektup yazıyorduk. Mektuplarımız da malum sadece 50 kelime için yazılabiliyordu. Yolladığımız mektupları, babama vermemek üzere onu cezalandırıyorlar. Yassıada’da bir odada 4 kişi olarak ranzalarda kalıyorlar. Odalarındaki küçük pencereden dışarıyı seyretmesinler diye camları siyaha boyuyorlar.

Tevfik İleri Milli Eğitim Bakanı iken, müfredatta hiç bulunmayan din derslerini ilkokullarda seçmeli hale getirmişti. Fakat 12 Eylül darbesinden sonra din dersleri seçmeli olmaktan kalkıp, zorunlu hale getirildi. 27 Mayıs darbesinde irtica diye adlandırılan bir icraatın, 12 Eylül darbesinde bizzat darbeciler tarafından geliştirilmesini nasıl buluyorsunuz?

Çok güzel bir noktaya değindiniz. Aslında burada çelişki yok, bu Türkiye’nin gerçeği. Daha doğrusu “çelişki gerçeği.” Eğer Halk Partisi veya yanlıları bunları yaparsa, hiç kimse bir şey demiyor. Aynı şeyi sağdan bir parti yapıyor olsa irtica olur, mahkemelik olur.

Babanızın dinî noktada icraatlarını gerçekleştirirken, toplumdaki batıl inançların ortadan kalkması amacını güttüğünü görüyoruz. ‘Doğru İslâmiyet’in insanlar tarafından anlaşılmasını babanız neden önemsiyor?

Babam siyasete atılmadan önce, Samsun’da iken bir camide vaaz dinlerken, hoca, işlenen bir haramdan dolayı günahlarının affedilmeyeceğini söyleyip cemaati korkutunca, babam müdahale ediyor ve “Cemaati korkutmayın, İslâmiyette her günahın affı vardır. Sizi şikâyet edeceğim” diyor. Bunun üzerine hoca gelip özür diliyor ve “Ben de böyle öğrendim” diyor. Babam da bunun üzerine herhangi bir eylemde bulunmuyor. Öyle bir devir olmuş ki, hakiki din adamları çok az olduğu için ölüyü kaldıracak adam bulmakta zorlanılır olmuş. Din, bilen-bilmeyen insanların elinde kalmış. Onun için de batıl inançlar, hurafeler yayılmaya başlamış. Hakikaten mükemmel denilebilecek dinimiz, insanlara anlatılamamış. Bu nedenle başta İmam-Hatip okullarının ve İslâm Enstitülerinin açılması, münevver din adamlarının yetiştirilmesi ve onların da dinimizi insanlara doğru bir şekilde anlatması içindir. Bu okullarda da sadece din eğitimi değil, lisans dersleri, fen dersleri gibi diğer liselerde olan derslerin tümü vardı.

Bediüzzaman da din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulmasını savunmuştur…

Gayet tabiî. Bizim dinimiz zaten hiçbir zaman ilmi inkâr etmemiş, bilâkis, “İlim nerede olursa olsun gidip alın. Bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum” düşüncesini muhteva etmiştir. Bizim dinimiz kadar çalışmayı, ilim öğrenmeyi teşvik eden bir din yoktur. Söylediğiniz gibi bir eğitim yokken ve dinî yönden insanlar batıl inançların etkisi altındayken yapılan yanlış hareketler, sanki İslâmiyet’in ve Müslümanlığın bir gereği gibi anlaşılıyordu. Bu eğitim sistemi, bunları ortadan kaldırmıştır.

Tevfik Bey’le ilgili yazdığınız ve derlediğiniz kitapları vücuda getirirken, nelerle karşılaştınız?

Öncelikle, babamın konuşmalarını derlediğimiz birinci kitap çıktı. Babam Kayseri cezaevinde kalırken hastalanmıştı. Bir müddet Kayseri hastanesinde yattı. Orada da çok kötü ve zor şartlarda, kırk derece ateş ve kapıda bekleyen askerle kaldı. Sanki oradan kaçacakmış gibi, hasta olmasına rağmen kapılar açık vaziyette kalıyordu. Babamı Kayseri’de ilk gördüğüm zaman o kadar zayıf ve halsiz bir durumdaydı ki neredeyse tanıyamamıştım. Sonra onu Ankara Hastanesine naklettiler. Burada o şartlar içinde hastane hekimi bize çok büyük imkânlar sağladı, kendisinden Allah razı olsun. Orada da kapıda asker bekliyordu, ama bize ziyaret günleri dışında da babamı görme izni verdi. İşte Ankara’daki hastaneye gittiğimiz günlerden birinde babam bana “Sana bir vazife vereceğim” dedi. Babam konuşmalarının hepsini irticalen yapıyordu. Radyo konuşmaları dışında tüm konuşmalarını metinsiz yapıyordu. Bana dedi ki, “Yaptığım konuşmaları bir kitap haline getirmeni istiyorum. İnşallah sana ben yardım ederim, ama bana bir şey olursa da dedenler sana yardım edeceklerdir.” Babam maalesef hazırlığında bulunamadı, ama biz kardeşimle birlikte Milli Kütüphaneye gidip, kitabı hazırlamaya başladık. Biz o dönemde, insanlara selâm dahi vermiyorduk. Çünkü bizle yakınlığı var diye hemen gözaltına alınıyorlardı. Böyle olmasına rağmen kütüphanenin müdürü Adnan Ötüken bize çok yardımcı oldu. Kütüphanenin arşivinde, eski gazetelerdeki babamın konuşmalarını bulup, elimizle yazarak kitabı oluşturmaya başladık. Uzun süren gayret ve çalışmalardan sonra, gazeteler haberlerini, meclis konuşmalarını derleyerek Ayyıldız Matbaasının da ücretsiz olarak basmasıyla kitabı vücuda getirdik.

Babamın Yassıada’dan bize yolladığı mektupların ve anılarının yer aldığı ikinci kitabı da babamın 8-9 tane hatıra defterinden yararlanarak meydana getirdik.

Babanızın tüm defterlerine ulaşabildiniz mi?

Maalesef hepsine ulaşamadık. Müdafaalarının müsveddelerini yaptığı ve Yassıada’da okuduğu Mesnevi ve Kur’ân-ı Kerim’le ilgili notlarını yazdığı iki defteri ortadan kaybolmuş.

Kardeşiniz Cahit Bey bir söyleşide, ailelerini “demokrat aile” olarak tanımladıklarını söylüyordu. Bu demokratlık babanızın karakteristik özelliğinden mi geliyor?

Tabiî, ondan ve annemden geliyor. Babam bir gün bize dedi ki, “Size bir bilmece soracağım. Uçan Türk ne demektir bilin bakalım?” Biz birer yorumda bulunduk ama bilemedik. Babam da dedi ki: “Uçan Türk benim. Ben eve her zaman uçarak geldiğim için Uçan Türk benim.” Babam, evine, yuvasına çok düşkün bir insandı. Babamla biz çok rahatça ve arkadaşça konuşuyorduk. Meselâ bazen, çocuk yaşta bile DP’nin icraatlarından tenkit ettiklerimiz oluyordu. Ve O da bize hiç üşenmeden, “Siz çocuksunuz, anlamazsınız” demeden uzun uzun anlatır, bizi ikna ederdi. Biz meselâ okuldan gelirdik. Öğle yemeğine hep beraber sofraya otururduk. Okulda ne yapmışsak tek tek anlatırdık. “Demokrat aile” dediğimiz de şu: Bizim evimizde devamlı sohbet ve konuşma ortamı oluyordu. Herkes istediği gibi fikrini açıklayabiliyordu. Birbirimize karşı saygımız, sevgimiz sonsuzdu.

Babanız size mal-mülk değil, şerefli bir isim bıraktığını söylüyor. Bugün baktığınızda, cuntacılarla darbeye maruz kalanları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçenlerde birisi çok güzel bir şey söylemişti: “Milli Birlik Komitesindekiler, Yassıada’daki hâkimler heyeti, şuan ancak melanetleriyle hatırlanıyorlar. Fakat bir Menderes, hiçbir zaman unutulmuyor.” Gerçekten de yapılan güzel hizmetler, hiçbir zaman unutulmuyor. Fakat darbeyi yapanlar, tüm tarih boyunca unutulmaya ve kötü bir şekilde yâd edilmeye mahkûm olacaklardır. Şimdi baktığınızda, Sokrates hâlâ saygıyla hatırlanıyor ama ona zehir verenleri kimse tanımıyor. Babam bize maddî anlamda hiçbir şey bırakamadı ama bize ve inşallah bizim çocuklarımıza ölene kadar şerefle taşıyacağımız bir isim bıraktı. Bu da zaten hiçbir zenginlikle, maddiyatla mukayese edilemez.

Özür ve düzeltme

Yazı dizimizin 1. sayfada özetlenen dünkü bölümünde Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’a ait ifadeler, sehven Cahide İleri Aksoy’a aitmiş gibi belirtilmiştir. Düzeltir, ilgili taraflardan ve okuyucularımızdan özür dileriz.

YARIN: ADNAN MENDERES’İN AVUKATI

TALAT ASAL

Cemil YÜZER / Ankara

30.05.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (01.06.2008) - DEMİRKIRAT ve "YASLIADA" ARASINDA -6-

  (31.05.2008) - DEMİRKIRAT ve "YASLIADA" ARASINDA DEMOKRASİ -5-

  (30.05.2008) - DEMİRKIRAT ve "YASLIADA" ARASINDA DEMOKRASİ -4-

  (29.05.2008) - DEMİRKIRAT VE “YASLIADA” ARASINDA DEMOKRASİ -2-

  (28.05.2008) - Demokrasimiz 100 yıl geri gitti

  (27.05.2008) - Adnan Menderes unutulmayacak

  (26.05.2008) - Menderes sisteme kafa tuttu

  (23.05.2008) - İnsanın kalbini, gönlünü doyurmak lâzım

  (19.05.2008) - Aydınlar din konusunda cahiller

  (18.05.2008) - Kürtler, Kuzey Irak’ta hayâl kırıklığına uğradı

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün haberler

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır