Havalar ısındıkça, kene istilâsı da yaygınlaşıyor. Artan ölüm vak'aları karşısında yaşanan korku dalgası, dehşet saçan bir kâbusa dönüşerek ülkenin bir ucundan diğerine yayılarak gidiyor. Medet yâ İlâhî!..
Bu öylesine ürkütücü bir belâ ki, âdeta eski kavimlerin başına gelen bit belâsını, yahut çekirge âfatını andırıyor.
Hükümet yetkilileri ile sağlık görevlileri durmadan halka uyarıda bulunuyor. Bir taraftan da kene ısırmasının tesbit edildiği yerlerde yoğun şekilde ilâçlama yapılıyor.
Ancak, yine de ölümcül vak'aların önüne geçilemiyor. Hemen her gün, bir veya birkaç ölüm haberiyle sarsılıyoruz.
Dehşet uyandıran bu musibete karşı harekete geçen kuruluşlardan biri de Çevre ve Orman Bakanlığıdır.
Bakanlık, kene istilâsına karşı en etkili bir çare olarak, keklik ve sülün gibi hayvanların sürüler halinde üretimi ile bunların korunmalarının şart olduğunu hatırlatıyor. Bu maksatla, şimdilik kaydıyla Yozgat ve Kahramanmaraş'ta keklik ve sülün üretme çiftlikleri kurulmuş. Bundan güzel neticeler alındığı için, benzer çiftlikler yurdun başka merkezlerinde de kurulacakmış.
Cidden, hem çok etkili bir yöntem, hem de son derece düşündürücü bir çaredir bu.
Zira, bu tür hayvanlar, daha ziyade kene gibi böceklerle besleniyor.
Ayrıca, özellikle kene yiyen daha başka kuş türleri de var. Bunların da araştırılarak tesbit edilmesi gerekiyor.
Küçükken, çobanlık yaptığımız zamanlardan hatırlıyorum. Uzak yerlerden gelerek büyük baş hayvanların sırtına konan çeşit çeşit kuşlar görürdük. Bu kuşlar, hayvanın üzerinde serbestçe dolaşırlar, kulak kenarlarından ta kuyruk sokumuna kadar gidip gelerek, o hayvanın vücuduna yapışmış olan keneleri ayıklayıp yerlerdi.
Muhtemelen, sonradan kene ile beslenen o kuşların, kekliklerin ve sülünlerin nesli azaldı ki, başımıza bu kene belâsı çıktı.
Usûlünce avlananları tenzih ederiz, ancak öyle zalim avcılar vardır ki, ne kànun dinler, ne de nizam tanır. Bunlar, kaçak avlanmaktan zevk aldıkları gibi, yavrulama zamanlarına da hiç bakmaksızın rastgele bir şekilde uçan hayvanları vurup öldürürler.
Netice itibariyle, İlâhî kànuna tabi ekolojik dengenin, bazı dengesizler tarafından bozulduğu anlaşılıyor. Dileriz, bu aymazlık yeni nesillerde devam etmez. Temiz ve sağlıklı bir dünyada yaşamak herkesin en tabiî hakkıdır.
Tarihin yorumu : 3 Haziran 1889
İttihad-ı Osmanî'den komitacılığa
Türkiye'nin on yıllık (1908–1918) tarihinde çok tesirli bir rol oynayan İttihat ve Terakki Cemiyeti gizli bir şekilde kuruldu.
Başlangıçta "İttihad–ı Osmanî" ismiyle (3 Haziran 1889) teşkil olunan İttihat ve Terakki, zaman içinde isim ve mahiyet değiştirerek, nihayet vatan ve milletin mukadderatına hükmedecek bir seviyeye kadar geldi. Sonra da ismen tarihe karıştı; ancak, fikir ve siyaset sahasında bırakmış olduğu tortular başkalaşarak da olsa günümüze kadar devam edegeldi. Halk Partisinin (CHP) kurucuları ile etkili aktörlerinin tamamına yakını eski İttihatçıdır.
* * *
Kurucuları arasında Askerî Tıbbîye kökenli İbrahim Temo, İshak Sukûtî, Abdullah Cevdet ve Şerafettin Mağdumî gibi şahısların bulunduğu bu cemiyetin sonraki meşhûr yöneticileri ise, Talât, Cemal, Enver Paşalar ile Ahmet Rıza, Dr. Nâzım ve Ziya Gökalp gibi asker ve sivil kişiler olmuştur.
Bu arada, cemiyetin siyasî gücünü en çok kullanan kişinin Talat Bey olduğunu özellikle hatırlatmak gerek. Zira, Sultan II. Abdulhamid'i Meclis kararıyla tahttan indirtenlerin de, Tehcir Kànunu çıkarttıranların da başında yine bu şahıs geliyor. Ayrıca, Talat Paşanın hem mason, hem de dönme olduğuna dair iddialar var.
* * *
1908 seçimlerinden sonra Meclis'i dolduran İttihatçılar, başlangıçta muhtelif grupların bir çeşit koalisyon kuvveti gibiydi.
Çok kısa aralıklar dışında hükümetlerin teşkilini de adeta ipotekleri altında tutan İttihatçıların içinde, Alman, İngiliz, Fransız taraftarları ile Amerikan mandacıları ve Selânikli (Sabetay Sevi) sempatizanları da vardı. Hükümet üyeleri, bu cemiyetin emrinde gibiydi. Komitacılar, her istediğini hükümete yaptırmak istiyordu. Aksi halde, cinayet işlemekten çekinmiyordu. Nitekim, kendilerinin sadrâzamlık makamına getirtmiş oldukları Mahmut Şevket Paşayı bile faili meçhûl bir cinayete kurban ettiler. Daha sonra yapılan seçimleri de "sopalı seçim"lere çeviren İttihatçılar, kendilerini övmeyen fikir adamları ile kendilerine muhalif gördükleri siyasîleri çeşitli zamanlarda bertaraf etme yoluna saptılar.
Böylelikle, 1918'e kadar devam eden tek parti istibdadı altında, hem milleti inlettiler, hem de ülkeyi savaştan savaşa sürükleyip tükettiler. Bu arada kendileri de tükenir gibi oldu, ne var ki, bir başka isim altında varlıklarını sürdürmeye ve ülkenin mukadderatına hükmetmeye devam ettiler. 1950 seçimlerinden sonra kuvvet kaybettiler, bu sebeple kanlı bir darbe yaptılar.
Esasında, sonraki darbe ve muhtıraların arkasında da yine aynı cereyanın kalıntıları vardı. Son yıllarda büyük güç kaybına uğradıkları için, kanlı darbeler yapmak yerine başka yolları deneme, başka kanalları zorlama eğilimine girdiler.
03.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|