Millet ekseriyetinin oyunu alarak 1950'de tek başına iktidara gelen Demokratlara talebeleriyle birlikte istinat noktası olan Üstad Bediüzzaman, bu fikir ve misyon hareketini eski Ahrar Fırkasının devamı mahiyetinde görüyor ve aynen şunları beyan ediyor: "...Hürriyet başında (1909) bizimle, yani ...İttihad-ı Muhammedî ile müttefik olan (1914'ten evvel kapatılan) Ahrar Fırkası, yine otuz beş sene sonra dirildi (1950), yine uyandı. Birden şeâir-i İslâmiyenin başında olan ezan-ı Muhammedi`yi farmasonların zincirlerini kırıp ilân etti." (Beyanat ve Tenvirler, s. 202)
35 yıl müddetle siyaseti terk eden ve işte bu harikulâde dirilişle yeniden siyasete bakan Üstad Bediüüzzaman, Demokratlar'ın karşısında iktidara aday iki partiden (Halk Partisi, Millet Partisi) daha söz ediyor ve bunların vereceği muhtemel zararlara dikkat çekiyor.
Bu meyandaki düşünce ve kanaatini de, öyle sırf kendi muktesebatının bir eseri olarak görüyor değil, belki "Kalbe ihtar edilen hakikatler" manzumesi olarak görüyor ve ona göre izahatta bulunuyor.
Yoksa, böylesine netameli, girift ve çetrefilli meselelere sathî ve zahirî bir nazarla bakarak doğru tahliller ve isabetli analizler yapabilmek adeta imkânsız.
Dolayısıyla, halden istikbâle doğru uzayıp giden siyaset koridorunu kafa feneriyle değil, Kur'ânî dürbünlerle aydınlatarak yürümek gerekiyor.
* * *
Evet, Bediüzzaman Said Nursî, her ne kadar "Bu vatanda şimdilik dört parti var" diyor olsa da, aynen bu ifadelerle başlayarak telif ettiği o meşhûr mektubun devamında, siyaset meydanına çıkan üç ana partiden bahsediyor ve bunları hem birbirinin rakibi, muarızı olarak gördüğünü, hem de bunların iktidara gelme şansına sahip bulunduklarını açıkça beyan ediyor.
Şu farkla ki, bu üç ana partiden biri olan Halk Partisini bu milletin tek başına—inşaallah—iktidara getirmeyeceğini ifade ederken, diğer iki parti olan Demokrat Parti ile Millet Partisi için aynı tarz bir düşünce ve kanaati izhar etmiyor.
İşte, kendi orijinal ifadeleri: "Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. ...Bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi (Halk Partisini) kat’iyyen iktidara getirmeyecek." (Bkz: Emirdağ Lâhikası, s. 386, 422)
Aynı lâhika mektuplarında, Demokratların düşmesi halinde iktidara gelebilme şansına sahip olarak gördüğü Millet Partisini de kategorik olarak ikiye ayıran Üstad Bediüzzaman, bunları da "İslâmiyet milliyeti" ile "Türkçülük" mânâsındaki milliyetçilik taraftarları şeklinde isimlendiriyor.
Türkçülerin iktidara gelmesi halinde, Allah korusun, bu vatanın adeta kan deryasına döneceği uyarısı yapılıyor. Zira, bu ırkçı cereyanın başka ırkçı cereyanları uyandıracağı ve ancak yüzde otuzlar civarında kalacak "hakikî Türkler"in de gidip hariçteki bir ecnebi boyunduruğu altına girmeye mecbur olacağı ifade ediliyor ki, maazallah...
Milletçilerin "dindar" kısmı ise, bunlar tek başına iktidara gelme şansına sahip olmakla birlikte, bu yolu ihtiyar etmemelerini tavsiye eden Üstad Bediüzzaman, onlara Demokratlara iltihak etmeleri ve yerine geçmeye, yahut iktidara gelmeye çalışmamaları tavsiyesinde bulunuyor.
(Devamı var)
Tarihin yorumu : 27 Mayıs 1960
Hürriyete, demokrasiye darbe
Uzun zamandır alttan alta darbe plânını yürüten bir askerî cunta, nihayet 27 Mayıs günü halkın hür iradesiyle işbaşına gelmiş olan Demokrat Parti iktidarını yıkarak ülkenin idaresine el koydu.
Orduyu sinsî emellerine âlet eden bu cuntanın başını iki kişi çekiyordu: Biri, solcu–ırkçı "Haşin Korgeneral" Cemal Madanoğlu, diğeri ise sağcı–ırkçı "Kudretli Albay" Alparslan Türkeş idi.
Ankara'da askerî hiyerarşinin dışına çıkılarak bir darbe yapıldığı haberini alan 3. Ordu Komutanı Org. Ragıp Gümüşpala, merkezdeki Millî Birlik Komitesine şu tehdit mesajını gönderir: "Darbe yapan bu komitenin lideri kimdir? Bilmek istiyorum. Eğer lider kişi bir orgeneral değilse, emrimdeki 3. Ordu ile Erzurum'dan Ankara'ya yürüyüp isyanı bastırmak durumunda kalacağımı bilmenizi isterim."
Darbeciler, kendileriyle aynı fikirde olmayan Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'u tutuklamışlardı. Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'i de emekliye sevk edip İzmir'e göndermişlerdi. Org. Gümüşpala'nın tehdit yüklü mesajını alınca da, korkup telâşa kapıldılar ve hemen İzmir'e bir askerî uçak göndererek Gürsel Paşayı apar topar Ankara'ya getirdiler. Madanoğlu'nu geri çekip, yerine Gürsel'i geçirdiler, onu MBK'nın başına getirmiş oldular. Ardından da, Gümüşpala'yı Ankara'ya dâvet ettiler ve onu Genelkurmay Başkanlığına getirdiler.
Ne var ki, niyeti başka olan MBK, 3 Haziran'da Genelkurmay Başkanlığına getirmiş olduğu Org. Gümüşpala'yı 2 Ağustos'ta istifa ettirip emekliye zorladı.
Onun yerine, sonradan Cumhurbaşkanı olacak olan Org. Cevdet Sunay getirildi.
* * *
Bütün bu olup bitenler gösteriyor ki, darbeciler sadece siyasî iktidarı devirmekle kalmamış, en tepedeki mensuplarının da dahil olduğu binlerce subaya karşı da affedilmez cinayetlere tevessül etmiştir.
Nitekim, darbe taraftarı olmayan Erdelhun Paşanın kendisi de 27 Mayıs günü tutuklandı ve bilâhare "Yassıada Mahkemesi"nde yargılandı, hatta idama da mahkûm edildi. Ancak, bu hüküm daha sonra ömür boyu hapse çevrildi.
Ordu ile ilişiği kesilen Gümüşpala ise, 1961 Şubat'ında kurulan Adalet Partisinin ilk Genel Başkanı oldu. 1964'te vefat etmesi üzerine, yerine Süleyman Demirel geçti.
27.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|