Önder Sav ve arkadaşları telekulak meselesinde bir bardak suda fırtına kopardılar. Sözkonusu haberle birlikte manevra yapıp üste çıkmaya yeltendiler. Haberi karşı hamle için bir manivela aracı yaptılar. Haber de kısmen bu gerekçeyi onlara sunmuş oldu. Dolayısıyla, CHP köşeye sıkışmışken karşı atak ve hamle yapma imkânı buldu. Bu karşı hamle onu kurtarır mı, kurtarmaz mı? O da bahs-i diğer.
Bu arada asıl önemli konu; haberin mahiyeti unutuldu. Kimse haberin mahiyetinden bahsetme gereği duymuyor. Varsa yoksa usûl meselesi. Esasata gelen yok. Ama burada sorulması gereken ikinci soru haberin esası yani temeli var mı yoksa sadece CHP’ye usûl atağı yapmasına izin veren bir köpük müydü? Sözkonusu haber mahalle baskısı gibi bir füzyon ortaya çıkardı. CHP bu füzyonu bir yakar top haline getirmeyi denedi. Sahi neydi haberin mahiyeti? Gerçekten de haberde bir haber değeri bulunuyor muydu? Hiç... O mesele de bir haber şehveti yansımasından başka bir şey değildi. Gerçekten de haberin içeriği incir çekirdeği doldurmayan bir şeydi. Bir başka ifade ile kaş yapayım derken göz çıkartmak. Ya da kendi kalesine gol atma denemesi. Bu içerikle doğrusu bunu birileri sızdırdı ise ya onlar kuş beyinli ya da CHP hesabına çalışıyor olmalılar. Birileri bunu mahallelinin hayrına yaptıysa şüphesiz o hayrı bilmeyen birisidir ve bu bir vakay-ı hayriye değil şerriyedir. Son sıralarda bu tür işgüzarlıkların ardı arkası kesilmiyor. Kimileri haber şehvetine, kimileri merak-ı muzır veya sızdırma şehvetine mağlup oluyor. Peşinden sürükleniyor. Haberin mahiyetine gelecek olursak; merkeze alınan Bolu valisi ile Önder Sav arasında geçen konuşmanın içeriği CHP’lilerin kamuoyu önünde yaptıkları konuşmalarındaki uslûp ortalamasının gerisinde. Vali Efendi kendisi mülki amir olmasından dolayı Nakşi şeyhlerinden Ocak ayında dar-ı bekaya irtihal eden Muhyiddin Efendi’nin oğlu Ahmet Efendi’nin cenazesine katılmamış ama İçişleri Bakanı vesair yetkililer katılmış. Bunu konuşuyorlar. Bir de başbakanın kayıp günlerinde Abant-Mudurnu eksenindeki ziyaretinde kendisini atlamış veya bypass etmiş. Eşlik etmesine imkân vermemiş.
***
Netice itibarıyla, bu deşifrenin haber değeri olduğunu varsaysak bile küçük sütunlarda geçiştirilebilecek bir haber. Türkiye’nin gündemini işgal etmeyi kesinlikle haketmiyor. Dolayısıyla mesele esastan ziyade usûl yani dinleme üzerine odaklanmış ve kaymış vaziyette. Aksi olsaydı, haberin mahiyeti hâlâ tartışılıyor olacaktı. Dolayısıyla haber değerlendirme meselesinde kesinlikle teknik veya seviye sorunumuz var. CHP bu haberle birlikte atak ve hamle yaparak asıl skandalın üzerini örtmek istedi. Bu haberin elde edilme yönteminden güç devşirmek istedi. Böylece asıl mesele de güme gitmiş ve ötelenmiş oldu. Halbuki haberden önce Sav ortalıkta gözükmüyordu. Sav’ın sözkonusu konuşmalarıyla birlikte CHP zihniyeti bir kez daha su yüzüne vurmuştu. Zira, bir müddet önce Mümtaz Sosyal, Mustafa Akyol’un huzurunda başörtülüler için ‘karafatmalar’ tabirini kullanma bedbahtlığında bulunmuştu. Turhan Selçuk ise (elbette CHP’li olduğundan değil onunla daha geniş havzada aynı eğilimde buluştuğundan dolayı) başörtülüleri domuz suretinde çizmişti. Bütün bunlar Danimarka’yı dışımızda değil içimizde aramamız gerektiğini telkin ediyor. Onur Öymen’e göre, devlet adamlığı durumundan Önder Sav’ın dokunulmazlığı ve ilişilmezliği varmış. Ona la yüs’ellik zırhı giydiriyor. Peki dinî ve kutsal şahsiyetler daha büyük dokunulmazlığı ve saygınlığı hak etmiyorlar mı? Bu durumda, had öğretenlerin evveliyetle hadlerini bilmeleri gerekmez mi? Bu durumda CHP kesinlikle çözümün bir parçası değil aksine sorunun ve düğümün bir parçası belki de büyük parçasıdır. CHP’nin ıslah olma kabiliyeti var mı? Hiç zannetmiyoruz. Zaten yeminli muhalifleri olmasa klikler olarak birbirlerini yiyorlar. Bununla birlikte, bizim camiamızın da durduk yerde yanlış mukabele etmesi veya tahriklerde bulunması ve onlara hamle gücü kazandırması gerekmez. Onları asıl yaşatan kendi doğruları değil bizim yanlışlarımız olur.
***
Karşılıklı sorumluluk bilincine varmamız gerekir. Aksi hâlde, nahoş hâller kaçınılmaz. Türkiye ile yakından uzaktan alâkası olmasa bile Danimarka odaklı karikatür krizinin nerelere kadar vardığı İslâmabad’daki Danimarka Elçiliğine yapılan bir saldırı ile ortaya çıktı. Şimdi belki de Danimarka feryad u figan edecek ama sorumluluğunu kuşanarak toplumlar arası barışa katkıda bulunmamıştı. Belki barışın ve ahengin duvarından ilk parçayı, ilk önce o yıkmıştı. Şimdi sebep olanlara: Yaptığınızı beğendiniz mi, diye sormak lâzım. Dolayısıyla barışı ve uyumu korumak herkesin ortak görevidir. Bunun misillemelerle yıkılmasına imkân vermemek lâzım. Bundan dolayı bir hadiste ‘el badiu azlam’ denilmiştir. İyilikte insiyatif sahibi ne kadar makbul ise kötülükte de siftah yapan o derece bedbahttır. Uykudaki fitneyi uyandırmıştır. Benden CHP’ye bir tavsiye: Önce, Sav’ın sözlerinden dolayı milletten özür dilesin ve arkasından hakkını arasın. O zaman doğru bir başlangıç yapmış olur...
03.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|