Nagehan Alçı önemli bir meseleye temas etti ve Batı medyasında din editörleri istihdam edildiğini, ama ne yazık ki Türk medyasında buna rastlayamadıklarını; basının bu yönde eksikleri olduğunu yazdı. Gerçekten de uzman anlamında medyada din editörleri olsa en azından medyada ‘Bu yıl hac yine Kurban Bayramına denk geldi’ veya en son Hadi Uluengin’in yaptığı gibi, ‘20 yıl önce Mescid-i Aksa’yı tavaf etmiştik’ şeklinde ibare ve ifadelere rastlanmazdı. Yine de teklifle alâkalı tartışma hanesi açık ve ne getirip ne götüreceği meçhul.
Nagehan Alçı üşenmemiş ve birer birer camianın gazetelerini din editörü çalıştırıp çalıştırmadıkları noktasında yoklamış. En ilginç cevap Vakit gazetesinden gelmiş. Demişler ki “Ne hacet! Zaten bizim hepimiz din uzmanıyız…” Bu söz bana Hasan El Benna’ya sorulan bir sorunun cevabını hatırlattı. Demişler ki “İslâmda din adamı var mı?” O da şöyle cevap vermiş: “İslâmda din adamı yok, ama hepimiz din adamı sayılırız…” Yani din adamları sınıfı yok. Yoksa dinî konular uzmanı anlamında âlimler var ve olmalı. Bu anlamda, belki de Vakit gazetesinin herkesten çok böyle uzmanlara ihtiyacı var. Kendileri pek ihtiyaç hissetmeseler de... Gerçekten de medyamızda en önemsiz konu dinî konular olarak görülüyor. Uzmanlığa ve ihtisasa hiç önem verilmiyor. Bu alanda herkes ihtisas sahibi ve kolay ahkâm kesebiliyor. Gerçekten de Diyanet İşleri Başkanlığının yeni gündeme gelen klâsik flört veya dolaylı zina konusu (bu fetva değil tavsiye) Nagehan Alçı’nın ne kadar isabet ettiğini ve yerden göğe kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Sözgelimi iki ayrı grubun iki ayrı yazarı bu hususta ayrı kampları temsil ettiler ve karşı karşıya geldiler. Hürriyet yazarı Bekir Coşkun belki de Hıristiyan kökenli bir hanımla evli olmanın avantajını değerlendirerek neredeyse Hıristiyanlığın flörtü teşvik ettiğini ve İslâmın ise bunu zina saydığını yazmıştır. O da bu yönüyle galiba Vakit gazetesinin hatasına düştü ve ‘Nasıl olsa eş durumundan uzman sayılırım’ diye karavana atış yaptı ve tutturamadı. Halbuki, Radikal gazetesinden Türker Alkan ‘din ve bilim’ başlıklı yazısında Hıristiyanlığın bu hususta kılı kırk yaran bir anlayış içinde olduğunu ifade ediyor.
***
Belki Bekir Coşkun üzülecek veya bozulacak, ama Türker Alkan bu hususta doğrusunu yazıyor: “Bunda şaşılacak bir yan var mı, bilmiyorum. Bu günahlar, Hz. Muhammed’e atfedilen hadislerden alınmış. Hz. İsa’ya atfedilen bir zina türü de zihin zinasıdır ki her türlü zinayı kapsar; Hz. İsa, bir kadınla yatmayı düşünmenin onunla zina yapmakla aynı şey olduğunu söylemiştir…” Mesele üzerinden Hıristiyanlığı haklı çıkaran Bekir Coşkun’un hilâfına Türker Alkan’ın aktardığı tamamen doğru. Aslında ‘fuhşu kelâm’ bağlamında ağız zinası ve ‘hatarat’ bağlamında kalp zinası vardır. Aslında burada ifade edilmek istenen şudur: Nasıl ki ebrarın ve mukarreplerin orucu varsa kaba ve derin zina çeşitleri de vardır. Avamın orucu yiyip içmekten kesilmektir. Hasın orucu ise ağzını kötülüklerden korumak ve gıybet gibi orucun manevî iklimini bozan hususlardan uzak durmak ve kaçınmaktır. Mukarreplerin orucu ise kalbini negatif dalgalardan korumaktır. Elbette ki orucun en makbulü budur. Tersinden zina meselesi de bu meseleye benzer. Organ kirliliğinin ötesinde insan zihin veya kalp kirliliğinden de mümkün mertebe kendisini korumalıdır. Aksi takdirde, kendisiyle çelişmiş ve ikiyüzlü ve riyakâr olmuş olur. Orucun en üst mertebesi kalbi kötülüklerden ve kötü duygulardan imsak etmek olduğu gibi zina meselesinde de kalbi negatif duygulardan korumak gerekir. Bu da manevî terbiyenin en üst noktasıdır. Büyükler elini, dilini ve belini koruyacaksın derler. Bu fizikî illetlerden korunmak için söylenmiştir. Bir de manevî illetler ve hastalıklar vardır. Başkalarının aleyhinde konuşmak veya onun da ötesinde su-i zanda bulunmak, kıskançlık gibi. Kıskançlık amelleri ateşin odunu yediği gibi yer ve bitirir. Kur’ân-ı Kerim bu durumlar için ’asimun kalbuhu’ der. İşte kalbi bu gibi mezmum huylardan tasfiye eden ve temizleyenler küçük günahlardan korunma noktasında antrenmanlı olduklarından kolay kolay büyük günahlara veya organ zinasına da düşmeyeceklerdir. Kalp zinasından korunmak ve bu konuda talimli olmak insanı behemehal kaba zina türlerinden de koruyacaktır. Nezahet ve iffet kalple başlar ve organlara yayılır ve sirayet eder. Kalbini iyi koruyan organlarını da iyi korur. Mesele bundan ibarettir. Zina önce zihinde başlar ve imkân bulursa kaba şekliyle tezahür eder. Pozitivizmle birlikte insanların imanları nasıl gözlerinin ucuna akmışsa ve inmişse aynı şekilde zina da kalpten organlara inmiş durumdadır. Dolayısıyla flört meselesini bu bağlamda ele almak gerekir. Yoksa Bekir Coşkun gibilerinin savunduğu gibi evlenecek adayların birbirlerini görmesi zina değil belki evliliğin metaneti için gerekli şartlardan birisidir. Lâkin bu müsaadenin miktarı, evlilik konusunda ciddî olmak ve tanışmayı ve tanımayı suistimal etmemektir.
Son sıralarda, Diyanet İşleri Başkanlığı benzeri meselelerle gündeme geliyor. Daha önce de ‘Kadın dövülebilir mi?’ meselesinden dolayı Kemal Gürkan’ın Müslüman’ın El Kitabı gündeme gelmişti. Elbette Diyanet İşleri Başkanlığı uzman bir kurum olmasına rağmen zaman zaman hataya düşebilir ve eleştirilecek yönleri bulunabilir. Ama bunu din editörü barındırmayı bile zül ve luzumsuz addeden sorumsuz medya organları yapmamalıdır. Bu hususta basın çuvaldız Diyanet’e batırırken kendisine de iğneyi batırmalıdır. Sözgelimi, derhal Hürriyet bir din editörü edinmeli ve evvelemirde Bekir Coşkun’a brifing verdirmelidir ve bu olmuyorsa en azından Nasrettin Hoca’nın dediği gibi bilenler bilmeyenlere anlatmalı. Bu hususta kendi camialarından veya grup gazetesi yazarlarından Türker Alkan’dan ön destek alabilirler. İyi de olur. En azından eşinin dinine ve dindaşlarına gösterdiği hassasiyet ve saygı kadar kendi ülkesinin vatandaşlarına ve Müslümanlara da gösterir ve esirgemez.
Reklâmdaki gibi; arayı kapatmak için çok çalışmalıyız çoooooooook.
31.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|