Bir kimsenin bağışlanması, affedilmesi veya derecesinin yükselmesi için aracı olmaya şefaat denir.
En çok aracıya, yardımcıya ihtiyaç duyulan Mahşer gününde bir kısım mü’minler şefaat edip bir kısım mü’minlerin Cennete girmelerine vesile olacaklardır.
Ancak zerreden küreye kadar her şeyin sahibi ve san'atkârı eşsiz yaratıcı Allah’ı tanımayan, inkâr eden, sayısız yaratığı sahipsizlik ve yaratıcısızlıkla suçlama gibi bir tahkîre giren, böylece sayısız hukuka tecavüz eden kâfir ise bu fırsattan istifade edemeyecektir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, onların, “Bizim için ne şefaatçı olacak ve ne de samimî bir dostumuz vardır”1 diyeceklerini belirterek bizzat kendi itiraflarına yer verir.
Mü’minlerin bir kısmı şefaate uğrayacakları gibi bir kısmı da şefaat etme yetkisine sahip olacaklardır. Bu da, “Allah’ın, kendisi için şefaat etmesine razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler”2 âyetinde dile getirildiği gibi belli kimselerdir.
Peki, bu belli kimseler kimlerdir?
Beş çeşit insan şefaat etme yetkisine sahiptir.
Birincisi: Şefaat-ı uzma denilen en büyük şefaat etme yetkisi ki bu hakka sadece Resûl-i Ekrem (asm) sahiptir. Makam-ı Mahmud sahibi Efendimiz (asm), Mahşer gününde inananları bir an önce o sıkıntılardan kurtarması için Allah’a yalvaracaktır.
İkincisi: Yine Resûl-i Ekrem (asm) tarafından yapılan şefaat. Efendimiz (asm), özellikleri sebebiyle bazı insanların hesapsız, sorgusuz suâlsiz Cennete girmeleri için şefaat edecektir.
Üçüncüsü: Başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere peygamberler ve salih kimseler tarafından bir kısım Cennetliklerin Cennetteki makamlarının yükseltilmesi hususunda yapılan şefaat.
Dördüncüsü: Günahları sebebiyle Cehenneme girmeyi hak etmiş kimseler için yapılan şefaat. Bu sûretle insanlar Cehenneme girmekten kurtulurlar. Bu şefaati Peygamberimiz (asm) başta olmak üzere sırasıyla diğer peygamberler ve salih mü’minler yaparlar. Meselâ şehit, aile çevresinden yetmiş kişiye şefaat edebilecektir.
Beşincisi: Cehenneme girmiş bazı günahkârların oradan çıkarılmaları için salih kimseler tarafından yapılan şefaat.
Bunlara ilâve olarak tutulan oruç, okunan Kur’ânlar da şefaatçı olacaklardır. Tuttuğu oruç, ‘Ya Rabbi, ben onu gündüzleyin yemekten ve içmekten alıkoydum. Onun hakkında şefaatımı kabul eyle,’ Kur’ân da, ‘Ya Rabbi, ben onu geceleyin uykusuz bıraktım, onun hakkında şefaatımı kabul eyle’ diyeceklerdir.
Şefaat etmek kadar şefaat edilmeye liyakat kesbetmek de önemli
Dipnotlar:
1- Şuâra Sûresi: 100.
2- Enbiya Sûresi: 28.
31.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|