Tam evimin karşısındaki çatıda bir martı ailesi yaşıyor. Üç yavru ve anne babadan müteşekkil bu aile, her baktığımda beni inanılmaz mutlu ediyor.
Minik cimcimeler, çok yaramazlar. Bütün çocuklarda olduğu gibi onlarda da sürekli bir viyaklama söz konusu. Anne ve babasından birileri yanlarına geldiğinde kendi dillerinde durmadan ona söyleniyorlar. Ne anlatıyorlar çok merak ediyorum doğrusu. En sonunda annesi ya da babası olan da söylenmeye başlayınca, tam bir aile içi manzaraya şahitlik ettiğinizi düşünmeden edemiyorsunuz.
Hepsinin de birbiriyle konuşma şekilleri ayrı. Çocuklar kendi aralarında konuşurken farklı viyaklıyorlar. Meselâ, anne ya da babalarıyla konuşurken ayrı. Kendi kendilerine ses çıkarırken ayrı bir tonlama kullanıyorlar. En hayret ettiğim şeyse, anne ve babaları olmasa dahi o yavruların çatıdan düşmemeleri. Çatının sınırlarına fazla yaklaşmadan gezintilerini yapmaları.
Geçen yıl da aynı yerde bir martı ailesi vardı. O zaman yavrular dört taneydiler. Yavrulardan biri, daha alçakta olan apartmanın çatısına düşmüştü bir şekilde, ama ailesinin diğer fertleriyle oradan konuşuyordu. Anne martı önce onu besliyor, sonra diğer yavrularının yanına gidiyordu.
Onlardaki bu sıkı sevgi ilişkisi beni hayretlere sürüklüyor. Her biri ayrı âlem. Bazen yavrular birkaç saat yalnız kalıyorlar. Başlarda hiç yalnız bırakılmıyorlardı. Anne ya da baba martılardan biri başlarında oluyor, onları gözetliyor, bazen yanlarına gidip konuşuyordu. Şimdi biraz daha büyüdüler, sanırım arada bir iki saatliğine yalnız kalıyorlar ve çatının etrafında dolaşıyorlar. Ama anne ya da babası yuvaya döndüğü an hepsi bir ağızdan başlıyorlar onun çevresinde dolanarak konuşmaya…
Öyle derinden etkiliyor ki beni bu manzara... Kuşlar âlemindeki bir aile ortamına şahitlik ediyorum ve onlardaki sevgiyi, dayanışmayı, fedakârlığı ve mutluluğu görüyorum.
Çocukluğumda da bir çok kuş yuvası görmüşlüğüm olmuştu. Kırlangıç yuvaları özellikle ve serçe, ama onların ilişkilerine bu kadar yakından şahitlik hiç etmedim. Hatta bize dokundurt-mazlardı. Sadece yavrulara bakardık. “Yavrulara dokunursanız yılan yer!” derler ve kesinlikle elletmezlerdi büyüklerimiz. Bunun gerçekliği var mı bilmiyorum. Belki de hassas yavrular hastalanırlar diye büyükler böyle bir yöntemle çocukları onlara dokunmaktan alıkoyuyorlardır. Gerçekliğini bilmiyorum, ama her halükârda bir kuş ailesi de olsa onu korumak istedikleri kesin.
Tabiata ve bizim dışımızdaki varlıklara saygı, sevgi ve koruma da bir çocuğa bundan daha güzel öğretilemezdi zaten. Ne yani, “Elinde bir yılan var, ona dokunursan, yavruları yer” mi diyeceklerdi? Deseler de çocuklar buna inanacak mıydı? “Yalancı, hani elimde yılan?” dediğinde ne cevap vereceklerdi…
Ah şu büyükler, ne de güzel biliyorlar kime nasıl söyleneceğini her şeyin…
İşte bir martı ailesinin mahremine dahil oldum bu günlerde, onları izleyerek kendi yuvalarımızın hâl-i pür melâlini düşünmeden edemiyorum. Ne çok dersler var onlardan alacağımız. Sevgiye, dayanışmaya, sadakate, beraber olmaya, çoğalmaya dair…
31.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|