Hanımlar Rehberi, Bediüzzaman Hazretlerinin kaleme aldığı Tesettür Risâlesi’nin de içinde yer aldığı, hanımlarla ilgili bir çok aktüel, orijinal ve manevî yaralara merhem nev'înden tesbitlerin bulunduğu bir Risâledir.
İşte biz Birinci Hikmet ile ilgili yorumlarımızda son olarak Tesettür Risâlesinin Birinci Hikmet’inin başına dönelim ve ilk paragrafı Risâle-i Nur’un sair bölümleri eşliğinde özellikle Hanımlar Rehberi ışığında yorumlamaya çalışalım.
Evet Birinci Hikmet’in ilk bölümü şöyle:
“Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var.”
Bu satırlar Bediüzzaman Hazretlerinin ağır bir cinsiyetçi olduğunu mu gösterir? Kadınların hayatlarını devam ettirebilmek için tek kurtuluş yolu erkeklerin himayesinde yaşama mecburiyeti midir? Kadınlar erkeklere “yaranmak” için mi tesettürü tercih ederler? Bediüzzaman Hazretleri tesettürü hep himayesine muhtaç olarak yaşayacakları erkeklerle iyi geçinmek için bir tedbir olarak mı tavsiye etmektedir? O gerçekçi ve açık sözlü bir erkek egemenliği taraftarı mıdır?
Bu soruları Handan Koç’un Tesettür Risâlesi üzerine kaleme aldığı yazısından çıkardığımızı ifade edip, cevaplarını açmaya çalışalım.
İlâhî bir sözleşme…
İman etmek âlemleri muhteşem bir şekilde yapan o büyük Zat'a bağlanmak, kalben varlığını, bir olduğunu tasdik etmektir.
Bir benzetme ile bunu tarif etmek gerekirse, iman eden bir kadın ve erkek, kalben Rableriyle “mânevî bir sözleşme” yapmışlardır. Yaratılış âleminde ne varsa (kendi maddî ve mânevî varlıkları da dahil olmak üzere) her bir şey üzerinde Rablerinin varlık ve birliğinin izlerini görmeye çalışmalıdırlar. Bu çalışma, iman edilen ilk dakikadan, dünya hayatına vedanın son dakikasına kadar devam eden bir süreçtir. Kişinin kimliğini, duygularını, hayata bakışını derinleştirip, zenginleştiren heyecan verici bir maceradır… Önemli olan mü’min kadın ve erkeğin Rablerine vermiş oldukları söze sadık kalmak üzere hayatlarını programlamaya çalışmalarıdır. Bu samimî gayret içinde hataların ve eksiklerin olmaması mümkün müdür? Zaten kusursuz, hatasız olmak Allah’a mahsustur. Allah ise çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
(Ahzab Sûresinin 59. âyetinin bu ifadelerle bitirilmesi de ilginçtir! Kur’ân’ın tesettür emri, âyette belirtildiği üzere kadınlara merhameten onların eziyet çekmemesi içindir. Bu emre itaat edip etmemesi kadının hür iradesine bırakılmıştır. Etmediğinde dinden çıkmaz, günahkâr bir mü’min olur. Bu arada emre itaat edememekle, emri inkâr etmek arasındaki büyük farkı da ifade edelim.)
Evet, iman sırrı ile tesettür emrini kabul eden bir kadın ve erkek*, Rablerine verdikleri sözü yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Verdiği sözü yerine getirmeye gayret etmek mükemmel bir kişilik özelliği değil midir? Sözüne sadık kalmaya çalışmakta cinsiyet ayrımı olur mu?
(*Kadın için tesettür ölçüleri olduğu gibi, Rabbimiz erkek için de tesettürü emretmiştir. Erkekler de bu ölçülere riâyet etmekle vazifelidirler.)
Günahlardan çekinmeye çalışmak ve haramı terk etmek, İlâhî “kırmızı çizgilere” dikkat etmek noktasında kadın ve erkek arasında hiçbir ayrım yoktur, eşittirler.
Bu noktalar ışığında İlâhî kırmızı çizgilere dikkat eden bir kadının, etmeyen bir erkekten üstün olduğunu da belirtelim. İslâmî literatürde “takva” adı altında yorumlanan bu kavram ışığında, kadın olsun erkek olsun fark etmez, kim takvada daha ileri ise o üstündür.
Hadislerden müjdeler
Risâle-i Nur Külliyatının tamamı içinde yukarıda anlatmaya gayret ettiğimiz anlam bütünlüğünü görmek mümkündür. Hatta Bediüzzaman Hazretleri (takva yarışı içinde) şefkat kahramanı hanımların erkeklerden daha üstün olduğunu da vurgular. Çünkü kadınlar fıtraten erkeklere nazaran yaptıkları işten karşılık beklemezler. Erkeklerin çocuk ve eşlerini himaye, onlara yardım hikmetiyle fıtratlarına yerleştirilmiş olan haysiyet, namus, kahramanlık hislerinin günümüzde bazı sebeplerle bozulduğunu, çoğunlukla zayıfladığını ifade edip şöyle devam eder: “Fakat kadınlarda o seciye-i fıtriye olan şefkat kahramanlığı bozulmamış. Bu seciye-i fıtrî, ehl-i İslâmda, ahir zamanda büyük bir hizmet ve hayat-ı içtimâiyede, İslâm dairesinde bir esas olacağına o gibi hadis-i şerifler işaret edip remzen haber veriyorlar” (Bediüzzaman Said Nursî, Hanımlar Rehberi, s. 33, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1993)
İlk öğretmenlik-ebedî hayat arkadaşlığı
Bununla birlikte Hanımlar Rehberinde şefkat kahramanı hanımlara şefkatlerini suistimal etmemeleri için ikazlar da bulunmaktadır. Bu ikazlar son derece orijinal ve aktüeldir. Evlâdının ilk eğiticisi, kocasının ölüm sonrası hayatta da arkadaşı olacak olan kadının eşi ve çocuğuyla olan iletişimi iman çerçevesinde ele alınır ve hatırlatmalar yapılır. Hatta daha da orijinali, kadınların evlenme kararı vermeden önce evlenmeye sebep ve gerekçe olarak gösterilen maddeleri tek tek sıralayıp sorgulamaları ve iman süzgecinden geçirmeleri tavsiye edilir…
Sözgelimi evlâdının dünya hayatında başarılı olmasını isteyen bir anne, onun dinî eğitimini “arka plana” alırsa, hem kendisine hem evlâdına kötülük yapar. Evlâdı “paşa olur, ama adam olamaz”. Üstelik ahirette “Neden benim imanımı kurtarmadın?” diye dâvâcı olur.
Bu zaman eski zamana benzemiyor
“Kızlarım, hemşirelerim!” diyerek başladığı bir mektubunda (Age, s. 28) şöyle der: “Bu zaman eski zamana benzemiyor. Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye yarım asra yakın hayat-ı içtimâiyemize yerleştiği için, bir erkek, bir kadını ebedî bir refika-i hayat ve saadet-i hayat-ı dünyeviye medar ve sair günahlardan kendini muhafaza etmek için almak lâzım gelirken, o biçare zaifeyi daimî tahakküm altında, yalnız dünyevî gençliğinde sever. Ona verdiği rahatın bazen on misli onu zahmetlere sokar. Eğer şer’an küfüv tâbir edilen birbirine denk olmazsa, hukuk-u şer’iye nazara alınmadığından, hayatı daima azap içinde geçer. Kıskançlık da müdahale ederse daha berbat olur.”
Evet, zaman değişmiştir artık, erkekler de…
Terbiye-i İslâmiye ışığında, ebedî beraberlik ve hayat arkadaşlığı, günahlardan muhafaza için evlenmeyi tercih etmesi gereken erkekler, artık terbiye-i medeniye etkisiyle geçici güzelliklere meftun olup kadınları beş on yıllık (bazen o kadarına bile katlanmayıp) dünyevî gençliğinde sevmekte, üstelik daima tahakkümle kadının kişiliğini hiçe saymakta, ona sıkıntı ve rahatsızlık vermektedir.
O açıdan kadınlar, evlilik kararı vermeden önce, izdivacı sorgulamalıdırlar. Bediüzzaman Hazretleri kadınları evliliğe sevk eden sebepleri üç grupta toplar:
Cinsellik mi?
Kadınları evliliğe sevk eden birinci sebep cinselliktir. Yaratıcımız neslin devamı için o “fıtrî hizmete bir ücret olarak” cinsellikte bir lezzet derc etmiş, “meyil ve şevk” vermiştir. Meşrû ise erkek bir saat meşakkat çeker, fakat kadın on dakikalık o zevk için on ay hamilelik eziyeti çeker, on sene çocuğunu zahmetlerle yetiştirir. On dakikalık o zevk için bu kadar uzun meşakkatlere değer mi? “His ve nefis onunla onu izdivaca tahrik etmemeli” der.
Bediüzzaman Hazretlerinin en mahrem sayılabilecek konuları imanı muhafaza etmek için dile getirip eserinde yer vermesi, kadınları bu konuda dikkate sevk etmesi son derece orijinal bir bakış açısı değil mi?
Ekonomik garanti mi?
Zayıf yaratılışlı kadın geçinmek için bir yardımcıya muhtaçtır. Ama bu ihtiyaç için dinle ilgisi bulunmayan, baskıya alışan bir serserinin tahakkümü altına girmeye değer mi? “Paranın gözü kör olsun” mantığı içinde malı için erkeğin zulümlerine katlanmak bir kadın için “riyakârlıktır” Bediüzzaman’ın nazarında.
Bir alternatif sunar kızları ve kızkardeşleri hükmünde gördüğü kadın nur talebelerine… Dünya ve ahirette mutluluğun kaynağı olan kulluğun sırrını bozmak yerine “köy kadınları” gibi kendi rızkını kazanmak için çalışmayı tavsiye eder, “On defa daha kolaydır” der. Hakikî rızık Sahibi olan Yaratıcımız bebeklerin rızkını nasıl sütle gönderiyorsa, sizlerin de rızkını gönderir, der. “O rızk hatırı için namazsız, ahlâkını kaybetmiş bir zevc aramak, riyakârâne çalışıp tahakkümü altına girmek, elbette Nur talebesinin kârı değil” der.
Evlât sahibi olmak mı?
Kadınlığın fıtratında bebek okşamak ve sevmek meyli vardır. Üstelik ihtiyarladığında evlâdının ona bakması, öldüğünde iyilikleri ile annesine yardımı, ahirette annesine şefaatçi olması da o fıtrî meyli kuvvetlendirip evlenmeye sevk ediyor. Oysa ki, zaman eskisi gibi değil, dünya hayatı tercih edilip ön plana alındığından on çocuktan ancak bir iki tanesi salih olup, annesine ihtiyarladığında hürmet eder, öldüğünde iyilikleriyle yardımcı, ahirette de himayekâr olur. On çocuktan sekiz tanesi dünyada da ahirette de annesine eziyet eder, meşakkat çektirir.
O yüzden çocuk sahibi olmak için evlenilmez der Bediüzzaman Hazretleri. “Tam muvafık, dindar, ahlâklı bir zevc bulmadan kendilerini açık saçıklıkla satmasınlar. Eğer bulunmadı, bekâr kalsınlar. Tâ ki ona lâyık, ebedî arkadaş olabilecek, İslâmî eğitim almış vicdanlı bir müşteri çıkıncaya kadar…” (A.g.e., s. 30)
Yeter ki, kadının ebedî mutluluğu, geçici keyifler için bozulmasın. Yeter ki, kadın, medeniyetin günahları içinde boğulmasın!
Son söz
Evet Bediüzzaman Hazretleri her konuda, her zaman haktan yana, gerçeğin savunucusu. Tesettür Risâlesi, Hanımlar Rehberi ya da Risâle-i Nur’un bütünlüğü içinde onun bu muhteşem sebatkâr tavrını kesintisiz olarak görmek mümkün. Kadınlarla ilgili konularda tavrını kadın egemen-erkek egemen kavramlarına sığıştırmak mümkün değil.
Şefkat kahramanları olarak, şefkatin ne olduğunu, bu duyguyu nasıl kullanmamız gerektiğini, şefkatin bize kazandırdıklarını, bu duygunun hayatımızın rengini nasıl değiştirip bizi Rabbimize yakınlaştırdığını O'nun eserlerinden öğreniyoruz.
Zira Bediüzzaman, şefkat dininin, günümüzdeki şefkatli bir temsilcisi…
Bir sonraki yazımızda “küfüv” kavramını açmaya çalışacağız.
01.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|