Dünyanın en güzel yerinden bin kere daha güzel Cennet hayatının özelliklerini, emsâlsiz güzelliklerini duyup da ona iştiyak duymamak mümkün değil. Ya Cehennem? Korkunç, yürekler ürperten dehşetli hâlini öğrenip de ondan kaçmaya, uzaklaşmaya çalışmak kadar da akla uygun bir şey düşünülemez. Ama vakıaya baktığımızda insanların ne canhırâşâne bir gayretle Cennete koştuklarını ve ne de yılandan, akrepten kaçar gibi Cehennemden kaçtıklarını görürüz. Tam tersi nice insan âdetâ Cennetten kaçıp Cehenneme doğru koşar adımlarla gitmektedir.
Sebebi nedir dersiniz?
Bir hadis-i şeriften öğrendiğimize göre Allah, Cenneti yaratınca, Cebrail’i (as) gönderip, “Cennete ve orada hazırladıklarıma bir bak” der. Cebrail (as) gidip, insanı büyüleyici o güzelim Cennet nimetlerini görünce, Cenâb-ı Hakka, “İzzet ve Celâline yemin ederim ki, onu duyup da girmek istemeyen hiçbir kimse kalmaz” diye karşılık verir.
Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, Cennetin sıkıntılarla kuşatılmasını emreder. Sonra da Cebrâil’e (a.s.), “Tekrar git ve orada kalacaklar için neler hazırladığıma bir bak” buyurur. Cebrail (as) gidip Cennetin sıkıntılarla kuşatıldığını görünce, “İzzetine yemin ederim ki hiçbir kimsenin oraya giremeyeceğinden korkuyorum” diye cevap verir.
Sonra da Allah, Cebrail’e (as) Cehenneme gitmesini, isyankârlar için hazırladığı azapları görmesini emreder. Cebrail de (as) gidip görünce, Cenâb-ı Hakka “Bunu duyan hiçbir kimse buraya girmez” der. Sonra Cenâb-ı Hak Cehennemi nefse hoş gelecek şehevânî arzularla kuşatıp, bir daha gönderdiğinde, “Korkarım ki buraya girmekten kurtulan hiç kimse olmaz” diye karşılık verir.1
Hangi güzel, mükemmel nimet vardır ki zahmetsiz, sıkıntısız elde edilmiş olsun. Cenneti kazanmak için de biraz zahmet, birazcık olsun sıkıntı çekmek gerekmez mi? Ama o azıcık zahmet ve sıkıntılar karşılığında hayal edilemeyecek kadar ödül, zevk, lezzet, maddî ve manevî kazançlar elde edeceksin. Bütün bunlar görünüşte sana acı bir ilâç gibi gelecek, ama maddeten ve manen şifa bulacaksın.
İşte bu sıkıntıları göğüsleyebilen insan, Cennet ve sonsuz nimetlerine lâyık olacak hâle gelir.
Ya günahlar ve haramlar?
Nefsin hoşlandığı, görünüşte lezzetli ve zevkli şeyler bunlar. Ama zehirli bir bal hükmünde. Bir saat lezzet verir, on saat karın sancısı çektirir. Bir üzüm tanesi yedirir, yüz tokat vurur. Ruh, kalp, duygu, kabiliyet ve bedende açtığı mânevî yaralar, kazandırdığı günahlar lezzeti hiçe indirir.
Nefsânî arzularını yenemeyen ve ilk bakışta tatlı gibi gözüken haramlara karşı sabredemeyip kendini tutamayan insan, dünyada gerçek anlamda başarılı olamayacağı gibi, ebedî âlemde hazırlanan sonsuz mükâfât ve saadetlere de kolay kolay eremez. Ne dersiniz azıcık sıkıntıları olan Cennete mi, yoksa görünüşte nefsin hoşuna giden, ama içinde ve sonucunda nice felâketleri saklayan Cenennemlik işlere mi koşmalı?
Dipnotlar:
1- Kurtubî, Tezkire, s. 133.
01.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|