Dışişleri Bakanı Ali Babacan, “Müslüman çoğunluğun da sorunları var!” deyince, bazı çevreler cehalet, echeliyet ve cebr-i keyfî-i küfrîlerini ortaya koyarak ona yüklendi. Müslüman çoğunluğun sorunları yokmuş!
Tekke ve zâviyeler 30 Kasım 1925’te kapatıldı; kapatılış o kapatılış! Peki, bu sorun değil mi? Tarih 3 Kasım 1928. Harf inkılâbı senesi. 1353 sayılı kanuna göre, 1000 yıldan beri yoğrulduğumuz kültürün harfleri yasaklanır. Hedef: İslâm kültürünü imhâ etmek; kökünü kazımak! Ve 14 asırlık İslâm kültürünün, kütüphanelere hapsedilmesine karar verilir. Pekâla, İslâm harfleri muhafaza edilirken de, Lâtin harflerine yumuşak bir geçiş yapılabilirdi. Müslüman gençler, ecdadlarının yazdığı eserleri, dedelerinin mezar taşlarını okuyamıyor! Bu, sorun değil mi? 1057 Sayılı “Kitâbelerin Kaldırılması Kanunu” 1927’de çıkarılır. Bu; kitâbelerin, tuğraların yağmalama emridir. Kitâbeler yasak, yağmalamak serbest! 1927 yılından başlanarak 1930’lara kadar, orta dereceli okullardan din dersleri tedricen kaldırılır. Yıl 1928: 1924 Anayasasının 2. Maddesi olan, “Bu devletin dini, din-i İslâmdır” ibâresi kaldırılır. Müslüman olmak yasaktır. 1932 yılı kara, kap kara bir yıldır. Dinin şehâdeti minârelerden susturulur. Birçok cami kapatılır. Sene 1934: 2590 Sayılı Kanunla, “hacı, paşa, efendi, beyefendi, hâfız, molla” gibi lâkap ve ünvanların kullanılması yasaklanır. Yıl 1937: Anayasa, 9 yıl sonra “Türkiye Cumhuriyeti laiktir” ibâresine kavuşur. TBMM’de, İslâm dinini değiştirip Hıristiyanlığı kabul etmenin yanında, imân esaslarının nasıl çürütülmesi gerektiği tartışmaları yapılır. İthal ve resmî ideolojinin jakoben terörü olanca hıncıyla saldırmaktadır. Korku dil, beyin, kafa, gönül, zihin, dağ ve taşlara sindirilmiştir.
İlke ve inkılâplar adına ortaya konan demokrasisiz cumhuriyet, “insan haklarından” mahrumdur. Militarizm, demokrasi diye yutturulmaya çalışılır. Hülâsa halka, “altın tasta zehir” içirilmektedir. Meşhur 163. madde, 70 yıl boyunca, mütedeyyin insanların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi asılı durmadı mı? Ve şimdi onun yerine ikame edilen 301 ve 125. maddeler sorun değil mi?
Bugün, bütün aydınger kafaların, şu soruyu cevaplandırmaları vicdânî borçlarıdır: “M. Kemal, milletle birlik olarak, emperyalist güçlere karşı savaştı. Din, imân, vatan diyerek hep birlikte zafere ulaşıldı. Ve sonunda, Batı emperyalizmi ne yapmak istediyse, aynısı Türkiye’de neden uygulandı? Eğer Batı müstemlekesi devam etseydi, acaba onlar daha ne gibi inkılâplar yapar, ne gibi ilkeler yerleştirmeye çalışırlardı?”
Bu sorunun cevabını bilmiyoruz; bu sorun değil mi?
Medya, fitne kazanının başına çökmüş, habire resmî makamlara “jurnal” pişirip gönderiyor. Tarikat ve cemaatler illegal sayılıyor. Mütedeyyin ilim ve fikir adamları tutuklanıyor, hapis ve mahkemelere sevk ediliyordu. “Tetik çekenler” serbest, “tesbih çekenler” mahkûmdu.
İnançlarının gereği başörtüsü örtenler üniversiteye alınmıyor; bunlar sorun değil mi? İmam-Hatipliler yüksek puan tutturduğu halde, İlahiyat fakülteleri dışında üniversiteye alınmıyor; bu sorun değil mi? Küçük çocuklar ilköğretimi bitirmeden Kur’ân kursuna gidemiyor; bu sorun değil mi? Bazı memurlar veya bir kısım şirketlerde çalışanlar vakit namazlarını kılamıyor veya Cuma namazına da gidemiyor! Bu sorun değil mi? Ve Müslümanların dinî değerleriyle alay ediliyor, dindarlara hakaret ediliyor ve onlar hakkında gerekli soruşturma yapılamıyor; bu sorun değil mi? Peki, bu çoğunluğun oyunu alan iktidar; Meclis’ten 411 milletvekilinin oyu ile geçirdiği başörtüsü serbestisini uygulayamıyor; bu sorun değil mi? Bu çoğunluğun seçtiği parti kapatılma ile karşı karşıya; bu sorun değil mi? Bu çoğunluğun seçtiği iktidar; çoğunluğun problemlerini halledemiyor; bu sorun değil mi?
03.06.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|