Mısır’a taşındıktan sonra çoğu eş-dosttan buradaki hayata dair sorular aldım. Mısır’da ne yapılır, ne yenir, ne içilir, çok mu pis kokar Mısır sokakları, bütün kadınlar çarşaflı mıdır, erkekler hep elbiseyle mi gezer, her yere deveyle mi gidilir, piramitler ne kadar büyüktür gibi. Soruların bazıları inanılmaz gelse de, evet; bu tarz sorularla da karşılaştım.
Mısır, seksen milyon nüfusuyla son yıllarda özellikle Türk yatırımcıların gözdesi olan bir Kuzey Afrika ülkesidir. Hepimiz her zaman Mısır için Kuzey Afrika ülkesi deriz, ama aslında Mısır Türkiye ile aynı coğrafî kaderi paylaşmaktadır. Çünkü Mısır da aynı ülkemiz gibi iki kıt'ada birden yer alıyor: Büyük bir kısmı Afrika kıt'asında yer alan Mısır’ın bir kısmı da Asya kıt'asındadır. Yani İstanbul’da nasıl on beş dakikada köprüyü geçip, Asya kıt'asında çayınızı yudumlayabiliyorsanız, Mısır’da da aynı şekilde on beş dakika içerisinde Süveyş kanalını geçip, Asya’da mango suyu içebiliyorsunuz.
Yirmi milyonluk Kahire’yi de bazen İstanbul'umuza benzetmek mümkün oluyor. Bu, bazılarına göre acımasızlık olsa da, özellikle bizim gibi gurbette olan ve her yerde gözü ülkesini arayanlar için güzel bir destek noktası oluyor zaman zaman. Nasıl İstanbul’u Boğaz ikiye bölüyorsa, Kahire’yi de Nil ikiye bölüyor. Fakat yine de Nil, Boğaz’ın yerini tutamıyor. “Hilal ve Yıldız: İki dünya arasında Türkiye” kitabının yazarı Stephen Kinzer, bir e-mailinde, Kahire’yi İstanbul’a çok benzettiğini ve bu düşüncesini Türkiye’de görev yapan Mısırlı bir diplomatla paylaştığını belirtmişti. Mısırlı diplomatın cevabı ise manidardı: “Ama maalesef bizim Boğaz’ımız yok”. Fakat biz yine de güzel görenin güzel düşüneceği, güzel düşünenin de hayatından lezzet alacağı düsturuyla, Nil’i Boğaz varsayıp, kendimizi İstanbul’da hissetmeye çabalıyoruz.
Kahire’den bahsetmişken, Kahire dışında yaşayan Mısırlılar, Kahire’ye de Mısır diyorlar. Bunun sebebi belki Kahire’yi erişilmez bir yer olarak görmeleri olabilir, belki de Kahire’nin onlar için taşı toprağı altın bir yer olmasındandır. Kahire aslında her tarafta çöp yığınları olan ve sokakları pis kokan bir şehir değil. Her şehirde, her ülkede olabildiği gibi, Mısır’da da, Kahire’de de bakımsız ve pis yerler mevcut. Belki bunların miktarı Mısır’da biraz fazla olabilir, ama İstanbul’da da insanların sokaklarında yürüyemediği semtler var. Buraya turist olarak gelen insanlar genelde belli bir ekonomik seviyenin üzerinde oldukları için, maalesef İstanbul’un ve Türkiye’nin bu yüzünden habersiz oluyorlar. Ve Mısır’a gelince de beklenmedik, umulmadık yerlerde birden karşılarına çıkan pis bir sokak, kötü kokan bir cadde hemen “pis kokulu Kahire” imajını destekliyor.
Mısır, sadece Müslümanların yaşadığı bir ülke de değil. Hatta Türkiye genelinden farklı olmak üzere, Mısır’daki Hıristiyanlar sadece yabancılar değil, Mısırlıların ta kendileri. Sadece bu gerçek bile Mısır’da herkesin çarşaflı olup olmadığı sorusuna tek başına cevap veriyor. Ama daha detaylı bilgiye değinecek olursak, Mısır kılık-kıyafet açısından hemen hemen Türkiye gibi. Tabiî bu kılık-kıyafet yasası değil; sadece halkın giyimi. Çünkü Mısır’da herkes olduğu gibi neredeyse her yere kabul ediliyor. Başörtülü, başı açık, Haç kolyeli, çarşaflı olan (kimlikleri onaylatılmak suretiyle), modayı takip eden, etmeyen her tür insanı Mısır sokaklarında bir arada görmek mümkün. Mısırlı Hıristiyanlardan bahsetmişken, onların da “Selamünaleyküm, elhamdülillah, inşallah” gibi kelimeleri kullanması sizi sakın şaşırtmasın. Ana dilleri Arapça olduğu için, dile yerleşmiş bu kelimeleri bütün Mısırlılar aynı amaç ve mânâyla kullanıyor. Yine Mısır’da Mısırlı Hıristiyanlar olduğu için, Mısırlıların büyük bir çoğunluğu diğer Müslüman ülkeleri de aynı sanıyorlar. O yüzden gittiğiniz hemen hemen her yerde Türk olduğunuzu öğrendikten sonra “Müslüman mısın?” sorusunu duymak sizleri şaşırtmasın. Her seferinde “Elhamdulillah” diye sabırla cevap veriyorum, ama arada Müslümanlığı temsil eden giyim-kuşamıma rağmen böyle sormaları beni kızdırmıyor değil. Fakat yine de “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” diyerek, Türkiye ile ilgili gerçekleri insanlara anlatmaktan çekinmiyoruz.
Burada yaşadıkça her gün yeni şeyler öğrenmeye ve Mısırlılara ve Mısır’a dair keşifler yapmaya inşallah devam edeceğim. Bana kalırsa farklı bir ülke ve kültür içerisinde yaşamanın en büyük avantajı, kendi kültürünü ve ülkeni hiç olmadığı kadar iyi tanımana imkân vermesidir. Bu yüzden, Mısır’da bulunuşum sadece eğitim, ya da Mısır kültürünü öğrenmem açısından değil; aynı zamanda uzaktan sevdiğim güzelim ülkemi tekrar tekrar bütün güzellikleriyle öğreniyor olmam açısından da güzellikler getirmektedir. Ben de elimden geldiğince her iki ülke adına fark ettiğim, öğrendiğim ve farkına yeni vardığım bu benzerlikleri ve farklılıkları dile getirmekle yükümlü olacağım.
03.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|