Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın AB’ye “Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dinî özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor” demesi üzerine laikçilerin başlattığı yaygara hâlâ devam ediyor.
“Efendim, 80 bin camiden beş vakit ezan sesleri yükseliyor. Namazı, orucu, haccı engelleyen mi var? Kimin ibadetine karışılıyor? Türkiye laiklik sayesinde İslâmın en güzel yaşandığı ülke!”
Baykal’la aynı gün ve aynı frekanstan konuşan Demirel de “Dindar vatandaşlarımıza 40 yıldır soruyorum: Dini serbestçe yaşamanızı engelleyen ne varsa bana gelin” beyanını tekrarlıyor.
Peki, madem “Türkiye İslâmın en özgür yaşandığı yer” diyorsunuz, şu sorulara cevap verin:
Eğer öyle ise, en başta başörtüsü yasağı neyin nesi? Yasağın bilumum öğrencilere uygulanması yetmiyormuş gibi, veliler de ucundan kıyısından yasak kapsamına alınmıyor mu? Daha geçen hafta Zonguldak Üniversitesindeki bir mezuniyet törenine katılan anneler salonu dolaşan güvenlik görevlilerince tek tek uyarılarak örtülerini “tavşan kulağı”na çevirmeleri istenmedi mi?
Aynı şekilde, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesindeki rektörlük seçimlerinde en yüksek oyu alan adaylardan biri, sırf eşi örtülü olduğu için YÖK tarafından listeden çıkarılmadı mı?
Ve Yargıtay Başsavcısı, AKP’yi kapatma dâvâsı için verdiği esas hakkındaki görüşte, başörtüsünü insan hakkı saymadığını tekrarlamadı mı?
Tesettürü dinin gereği olarak gören ve kendi hayatında yaşamak isteyen insanların maruz bırakıldığı bu baskı, tek başına, çoğunluğun din özgürlüklerinin kısıtlandığını ispatlamıyor mu?
Ve maalesef örnekler bununla da sınırlı değil.
Eğer Türkiye’de çoğunluk din özgürlüğünü en geniş anlamda yaşama imkânına sahipse, din eğitimi veren imam hatiplerin orta kısımlarına 28 Şubat’ta vurulan kilit niye hâlâ kaldırılmadı?
Çocuğunun yeterli ve tatminkâr bir din eğitimi almasını isteyen halkın ısrarlı ve yoğun taleplerine rağmen bu ihtiyaca istenen şekilde cevap vermeme inadından niçin vazgeçilmiyor?
Aynı şekilde Kur’ân öğrenmeye yine 28 Şubat’ın getirdiği yaş sınırı neden kaldırılmıyor?
Okullarda veya kamu kurumlarında mescit açılıp namaz kılınması niye suç gibi gösteriliyor?
Faiz, millî piyango, flört, ölçüsüz kadın-erkek ihtilâtı gibi—laikçi cenahın tabu olarak görüp cansiperane savunduğu—konularda dinî hükümlerin dile getirilmesi üzerine niçin kıyametler koparılıyor; Diyanet başta olmak üzere bu “suç”u işleyenlere linç kampanyaları açılıyor?
Alkol tüketimi ve müstehcenlik alabildiğine teşvik edilirken, bunlara karşı dile getirilen herhangi bir itiraz niye amansız bir karşı hücum ve yıldırma kampanyasıyla susturulmak isteniyor?
Oruç ve Ramazan huzuru, niçin her defasında ipe sapa gelmez uyduruk iddialar, asılsız suçlamalar ve yapay gündemlerle sabote ediliyor?
Zekât ve fitrelerle kurban derilerine THK adına el koymak için sürdürülen “devlet terörü” halkın onca itirazına rağmen niye bitirilmiyor?
Afet ve musibetleri Kur’ân’ın geçmiş kavimlerden bahsederken verdiği ölçüler çerçevesinde “ilâhî ikaz” olarak yorumlayanlar niye mahkemelere verilip hapislerde süründürülüyor?
Müslüman çoğunluk içinde önemli bir yer oluşturan cemaat ve tarikatlar devletin güvenlik belgelerinde ve kimi devlet kurumları adına yapılan açıklamalarda niye tehdit unsuru ve tehlike olarak gösteriliyor ve böylece cemaat-tarikat mensubu insanlar niçin itilip kakılıp incitiliyor?
Ucu bucağı, kaydı sınırı belli olmayan irtica iddialarıyla, dindar insanları sürekli bir psikolojik baskı altında tutmaktan niye vazgeçilmiyor?
Said Nursî gibi muteber din âlimlerinin eserlerini öğrencilere tavsiye etmek, dağıtmak veya önemli hakikatleri, ahlâkî öğütleri içeren özlü vecizelerini okulların internet sitelerine koymak neden çok ağır bir suç olarak telâkkî ediliyor?
Sorular ilânihaye çoğaltılabilir. Peki cevaplar?
03.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|