Ali Babacan, Erdoğan’ın da destek verdiği “Türkiye’de Müslüman çoğunluğun da sorunları var” sözünde haklı; ama bu sorunların çözülemeyişinden, hattâ bazılarının daha da ağırlaşarak sürmesinden, içinde bulunduğu ve altı seneye yakın bir süredir ülkeyi “yöneten” AKP iktidarı da sorumlu değil mi?
Gelin, işin bu cihetine örnekleriyle bakalım.
Listenin ilk sırasında başörtüsü meselesi var.
Bu yasağı daha da yaygınlaştırmak için başvurulan “kamusal alan” ucubesi 3 Kasım 2002’ye kadar yoktu. AKP’lilerin yasağı protokol üzerinden delme girişimine misilleme olarak icad edildi. Maalesef beş buçuk senedir kullanımda.
22 Temmuz seçiminden sonra başörtüsünün devlet protokolünün en tepe noktasına çıkması dahi bu durumu değiştirebilmiş değil. Tam tersine, aşağı kademelerde yasak artarak sürüyor.
Dahası, “first lady”nin—Türk Dil Kurumunun yeni yakıştırmasıyla “başbayan”ın—başındaki örtü, AKP’ye açılan kapatma dâvâsının telâffuz edilmeyen önemli gerekçelerinden biri.
Diyelim ki, “AKP bu sorunu çözmeyi çok istese de, mâlûm sebeplerle yapamadı ve yapamıyor.” Ve görünen o ki, yapamayacak da. Bu durum, Çankaya’nın da engel olmaktan çıktığı altıncı iktidar yılında hâlâ mazur görülebilir mi?
Öte yandan, AKP’nin, yasağın daha da şiddetlenerek yaygınlaşmasına engel olamadığı yetmiyormuş gibi, 28 Şubat’tan beri özel dershanelerde gayri resmî olarak uygulanmakta olan yasağı, 17.7.05 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan yönetmelikle resmîleştirmiş olmasına ne demeli?
Aynı şekilde, okullardaki ödül törenlerinde başörtülü öğrencilerin sahneye çıkarılmasına Millî Eğitim Bakanının çok sert tepki gösterip fırça atarak engellemesine nasıl bir yorum yapılabilir?
Peki, Bakan bu tavrı sergilerken, Sivas’ta en çok kitap okuyanların ödüllendirildiği törende başörtülü öğrencilere ödüllerini veren iki yardımcısı hakkında Valinin “Türkiye’de devrim kanunları var” diye soruşturma açması neyin nesi?
Keza yakınlarda, üniversite seçimlerinde yüksek oy alan rektör adaylarından birinin, eşi örtülü olduğu için YÖK’te elenmesinin izahı ne?
Başörtüsü için söylenecek daha pek çok şey var. Ama şimdilik bunlarla iktifa edip diğer alanlardaki bazı örneklere hep birlikte göz atalım.
İmam hatiplerin orta kısımlarını kapatıp İHL ve diğer meslek lisesi mezunlarının üniversite yolunu katsayı engeliyle kesen 28 Şubat tasarrufları, AKP iktidarında da aynen devam etti.
Kur’ân öğrenmeye getirilen yaş sınırı da.
Kurban derilerine yönelik THK gasbı da.
Son olarak Çankaya’da yapımına başlanan cami örneğinde görüldüğü gibi, ihtiyaç olduğu halde, laikçilerin yaygarası üzerine geri adım atılarak inşaat durduruldu ve proje askıya alındı.
“Lisede mescit ve namaz” ya da “Filanca okulun internet sitesinde Said Nursî övgüsü” gibi kasıtlı yayınlar üzerine derhal soruşturma açıldı ve “sorumlu”lar hakkında disiplin işlemi yapıldı.
TCK’yı yenileyip AB kriterlerine uyumlu hale getirme görüntüsü altında, darbe dönemlerinde bile yapılmamış birşey yapıldı; “devrim kanunlarına uymamak” cezaî müeyyidelere bağlandı.
“İrtica” gerekçeli YAŞ ihraçları AKP devrinde de devam etti. Başbakanla Millî Savunma Bakanı, sonuca hiçbir etkisi olmayan “şerh” koymanın ötesine gidemediler. Cumhurbaşkanı Gül ise önüne gelen bu türden ilk ihraçlara onay verdi.
“İrtica”yı 28 Şubat’ta olduğu gibi “bir numaralı iç tehdit” olarak niteleyen ve gizli anayasa olarak da adlandırılan “Millî Güvenlik Siyaset Belgesi,” AKP iktidarınca onaylanıp yürürlüğe konuldu.
İşin kötüsü, AKP iktidarı, Babacan’ın bahsettiği çoğunluğa yönelik, bütün şiddetiyle devam eden hak ihlâllerini gizledi; örtülü cumhurbaşkanı, başbakan, bakan ve milletvekili eşlerinin varlığı, yasağın asıl mağdurlarının üzerini örttü.
Böyle bir tabloda AKP’ye açılan kapatma dâvâsı ibret yüklü mesajlarıyla işin tuzu biberi oldu.
04.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|