Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Benden sonra ümmetim içkiyi başka isimler vererek içeceklerdir. Onu içme hususunda yardımcıları, idarecileri olacaktır.

Câmiü's-Sağîr, No: 2334

04.06.2008


Hakiki ömrünü bulunduğun gün bil

Eğer desen: “Beni namazdan ve ibâdetten alıkoyan ve fütur veren, öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maîşetin zarûrî işleridir.”

Öyle ise, ben de sana derim ki: Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan, sonra biri gelse, dese ki, “Gel on dakika kadar şurayı kaz. Yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.” Sen ona, “Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek. Nafakam azalacak” desen, ne kadar divânece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.

Aynen onun gibi, sen, şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa’yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer, sen, istirahat ve teneffüs vaktini ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medâr olan namaza sarf etsen, o vakit bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menbâ olan iki mâden-i mânevî bulursun:

• Birinci mâden: Bütün bağındaki yetiştirdiğin, çiçekli olsun, meyveli olsun, her nebâtın, her ağacın tesbihâtından, güzel bir niyet ile, bir hisse alıyorsun.

• İkinci mâden: Hem, bu bağdan çıkan mahsülâttan kim yese—hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun—sana bir sadaka hükmüne geçer; fakat o şart ile ki, sen, Rezzâk-ı Hakiki nâmına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevzîât memuru nazarıyla kendine baksan.

İşte, bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasâret eder, ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder! Ve sa’ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i mânevî temin eden o iki neticeden ve o iki mâdenden mahrum kalır, iflas eder. Hattâ, ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. “Neme lâzım,” der. “Ben zâten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti ne için çekeceğim?” diyecek, kendini tenbelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: “Daha ziyâde ibâdetle beraber, sa’y-i helâle çalışacağım. Tâ, kabrime daha ziyâde ışık göndereceğim. Âhiretime daha ziyâde zahîre tedârik edeceğim.”

Elhâsıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakal, günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi, hakiki istikbâl için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccâdeye at.

Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümâtlı ve perişan bir halde gider. Senin aleyhinde âlem-i misâlde şehâdet eder. Zîrâ herkesin, her günde, şu âlemden, bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki aynanda görünen muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür; kırmızı ise, kırmızı görünür. Hem, onun keyfiyetine bakar; o ayna şişesi düzgün ise sarayı güzel gösterir, düzgün değil ise çirkin gösterir. En nâzik şeyleri kaba gösterdiği misillü, sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle kendi âleminin şeklini değiştirirsin; ya aleyhinde, ya lehinde şehâdet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazın ile, o âlemin Sâni-i Zülcelâline müteveccih olsan, birden sana bakan âlemin tenevvür eder. Âdetâ, namazın, bir elektrik lâmbası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunması gibi o âlemin zulümâtını dağıtır. Ve o herc ü merc-i dünyeviyedeki karma karışık perişâniyet içindeki tebeddülât ve harekât, hikmetli bir intizam ve mânidar bir kitâbet-i kudret olduğunu gösterir, “Allah göklerin ve yerin nurudur” (Nur Sûresi: 35.) âyet-i pürenvârından bir nuru senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in’ikâsıyla ışıklandırır. Senin lehinde nurâniyetle şehâdet ettirir.

Sözler, 21. Söz, 5. İkaz, s. 246

04.06.2008


Ayaklarım, başımın üstünde yeriniz var!

[Hayat yolculuğunda beni hiç mi hiç yalnız bırakmayan vefâlı vücûd arkadaşlarıma bir hatır yazısıdır bu, onları hiç unutmadığımı bilsinler diye…]

Ayaklarım,

Başımın üstünde yeriniz var sizin…

Vücudumun aşağı yamaçlarında

Sükûnetle akan su gibi

Akarsınız yollarımda

Beni sırtınızda taşırsınız

Taşırırsınız beni umutlarıma…

Ellerim,

Tut ellerimden!

Sizinle tutunurum ben hayata

Hayatın elinden tutarım sizinle…

Gözlerim,

Daim yolunuzu gözlerim.

Gözlerim,

Kalbimin tercümânı sizsiniz

İçerlerde bir yerlerde

Sesini duyduğum kalp atışlarımı

Sizinle resmeder

Sizinle heyecanlarımı seyrederim.

Beş kardeşler, parmaklarım.

Hangi birinizi bir diğerinize tercih ederim

On parmağınızda on marifet var sizin.

Kâinatın mûsikisini kalbime taşıyan,

Bana Esmâ’nın sese bürünmüş tüm hallerini

Duyuran şubelerimsiniz siz kulaklarım…

Kalbimin mânâlarını ihtizaza getiren sesleri,

Kalbime taşıran sizlersiniz…

Yüzüm,

Yüz göz olmuşuz seninle…

Artık ben deyince sen,

Sen görününce ben geliyorum akla.

İnsanlar benden çok seni hatırlıyorlar meselâ…

Ne kadar da benden, candan, ciğerden bir şeysin sen

Bir tebessümün tüm âzalarda neş’e,

Bir hüznün tüm cihâzâtımda mâtemdir benim.

Omuzlarım,

Omuzlarımda yıllardır taşıdığım benim.

Sana vefâsızca arkasını dönen

Ve hep seni ardına bırakan da benim.

Omuzlarım seninle hafifliyor

Seninle azalıyor şu üstümdeki yük.

Seninle omuz omuza verdiğimiz şu hayat yolunda

Yine seninle azalıyor yorgunluklarım.

Burnum,

Kıvrım kıvrım vadilerden akan suların en güzel yatağı sensin…

Nefes nefes çektiğim şu hayatı ciğerlerime akıtan da sen…

Yüzümün yüzünde akan suların

Akıp da çağlandığı en güzel dere yatağı yine sen…

Hayatın rengini, kalbime taşıyan,

Tüm güzel kokuları, râyihaları

İçime davet eden sensin

‘Bir nefesine bir hayat değişilmez senin’

Yanaklarım!

Kalbim nasıl değişirse

Sen de değişirsin işte öyle…

‘Kalp’ , kalbolmaktan (hâlden hale değişmek) türemiş ya,

Yanak da yanmaktan türemiş olsa gerek.

Zirâ, kalbimin en ufak yanışlarını, atışlarını, heyecanlarını hisseden

Al al, pembe pembe olan sensin.

Kalbimin yanıklarını ufuklarında söndüren tepecik de sen…

Kalp ateşlerimi duman duman tepelerinde tüttüren de sen…

Avuçlarım!

Seninle avuç avuç yudumlarım hayatı,

Yüzümü senin kucağında büyüttüğün su ile serinletirim.

Kalbimin yamaçlarında yeşerttiğin duâ çiçekleriyle ferahlatırım yüzümü.

Ve yine yüzümü, senin elindeki görünmez boyayla, âminlerle boyarım.

Avuçlarım seninle hayatı avuçlarım…

Alnım!

Alın yazımız aynı anda yazılmış seninle,

Kaderimiz aynı,

Aynı yolun yoldaşlarıyız.

Duâm o ki;

“Alnının akıyla biter bu yolculuğun,

Yüzündeki nur ile aksettir o ebedî mutluluğu…”

Her biriniz vücudumdan bir parça, bir renk, bir sessiniz.

Benim vücud binamın odacıkları

Hayat evimin en güzel misafirleri ve emaneti sizsiniz…

Her biriniz, o eşsiz yaratılışın benzersiz nümûnelerisiniz.

Yalnızken bile yalnız olmadığımızın farkında mıyız şimdi?

Yalnızken, tek başımızayken bile tek olmadığımızı görebiliyor musunuz?

Ünsiyet, dostluk, yakınlık kuracağımız arkadaşlarımız o kadar çok ki…

Evimde, odamda, sınıfta ya da yolda yürüdüğümüzde derdimizi dinleyecek o kadar güzel arkadaşlarımız, arkadaşlıklarımız var ki…

Her an; içimizi, kalbimizi dinleyen kulağımız, sesimize ses verecek dilimiz var…

Ve bizi elimizden tutup ayağa kaldıracak ellerimiz…

Yine her düşüşümüzde bizi ayağa kaldıracak ayaklarımız var.

Ne dersiniz,

Mutluluğu biraz uzaklar da mı arıyoruz ne?

Yanı başımızdakiler bize uzak mı kalıyor ne?

Kendi bahçemizde yetiştirdiğimiz çiçeklerimizden bîhaber

Bir gül bahçesi bulamadığına yanan, ağıt yakan bülbüle mi benziyor halimiz…

Gâliba öyle …

Diyorum ki ;

Kendi bahçemizden, fıtratımızdan, bizden olan, sûn’î olmayan şeylerden beslensek biraz…

Bizi biz yapan değerlerimize şöyle bir baksak

İşte o zaman mutluluğun o kadar da uzaklarda olmadığını fark edebileceğiz..

İşte o zaman, kendimizle baş başa kaldığımızda hayat ağacımızın meyvelerinden koparabileceğiz…

Hakikaten hayatın tadını fark edebilecek mutluluğun tadını çıkarabileceğiz…

Hadi, durmayın! Mutluluk yanı başınızda

Sizi bekliyor…

Cihan CAMBAZ

04.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf
© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır