Ayaklarım, başımın üstünde yeriniz var!
[Hayat yolculuğunda beni hiç mi hiç yalnız bırakmayan vefâlı vücûd arkadaşlarıma bir hatır yazısıdır bu, onları hiç unutmadığımı bilsinler diye…]
Ayaklarım,
Başımın üstünde yeriniz var sizin…
Vücudumun aşağı yamaçlarında
Sükûnetle akan su gibi
Akarsınız yollarımda
Beni sırtınızda taşırsınız
Taşırırsınız beni umutlarıma…
…
Ellerim,
Tut ellerimden!
Sizinle tutunurum ben hayata
Hayatın elinden tutarım sizinle…
…
Gözlerim,
Daim yolunuzu gözlerim.
Gözlerim,
Kalbimin tercümânı sizsiniz
İçerlerde bir yerlerde
Sesini duyduğum kalp atışlarımı
Sizinle resmeder
Sizinle heyecanlarımı seyrederim.
…
Beş kardeşler, parmaklarım.
Hangi birinizi bir diğerinize tercih ederim
On parmağınızda on marifet var sizin.
…
Kâinatın mûsikisini kalbime taşıyan,
Bana Esmâ’nın sese bürünmüş tüm hallerini
Duyuran şubelerimsiniz siz kulaklarım…
Kalbimin mânâlarını ihtizaza getiren sesleri,
Kalbime taşıran sizlersiniz…
…
Yüzüm,
Yüz göz olmuşuz seninle…
Artık ben deyince sen,
Sen görününce ben geliyorum akla.
İnsanlar benden çok seni hatırlıyorlar meselâ…
Ne kadar da benden, candan, ciğerden bir şeysin sen
Bir tebessümün tüm âzalarda neş’e,
Bir hüznün tüm cihâzâtımda mâtemdir benim.
…
Omuzlarım,
Omuzlarımda yıllardır taşıdığım benim.
Sana vefâsızca arkasını dönen
Ve hep seni ardına bırakan da benim.
Omuzlarım seninle hafifliyor
Seninle azalıyor şu üstümdeki yük.
Seninle omuz omuza verdiğimiz şu hayat yolunda
Yine seninle azalıyor yorgunluklarım.
…
Burnum,
Kıvrım kıvrım vadilerden akan suların en güzel yatağı sensin…
Nefes nefes çektiğim şu hayatı ciğerlerime akıtan da sen…
Yüzümün yüzünde akan suların
Akıp da çağlandığı en güzel dere yatağı yine sen…
Hayatın rengini, kalbime taşıyan,
Tüm güzel kokuları, râyihaları
İçime davet eden sensin
‘Bir nefesine bir hayat değişilmez senin’
…
Yanaklarım!
Kalbim nasıl değişirse
Sen de değişirsin işte öyle…
‘Kalp’ , kalbolmaktan (hâlden hale değişmek) türemiş ya,
Yanak da yanmaktan türemiş olsa gerek.
Zirâ, kalbimin en ufak yanışlarını, atışlarını, heyecanlarını hisseden
Al al, pembe pembe olan sensin.
Kalbimin yanıklarını ufuklarında söndüren tepecik de sen…
Kalp ateşlerimi duman duman tepelerinde tüttüren de sen…
…
Avuçlarım!
Seninle avuç avuç yudumlarım hayatı,
Yüzümü senin kucağında büyüttüğün su ile serinletirim.
Kalbimin yamaçlarında yeşerttiğin duâ çiçekleriyle ferahlatırım yüzümü.
Ve yine yüzümü, senin elindeki görünmez boyayla, âminlerle boyarım.
Avuçlarım seninle hayatı avuçlarım…
…
Alnım!
Alın yazımız aynı anda yazılmış seninle,
Kaderimiz aynı,
Aynı yolun yoldaşlarıyız.
Duâm o ki;
“Alnının akıyla biter bu yolculuğun,
Yüzündeki nur ile aksettir o ebedî mutluluğu…”
…
Her biriniz vücudumdan bir parça, bir renk, bir sessiniz.
Benim vücud binamın odacıkları
Hayat evimin en güzel misafirleri ve emaneti sizsiniz…
Her biriniz, o eşsiz yaratılışın benzersiz nümûnelerisiniz.
…
Yalnızken bile yalnız olmadığımızın farkında mıyız şimdi?
Yalnızken, tek başımızayken bile tek olmadığımızı görebiliyor musunuz?
Ünsiyet, dostluk, yakınlık kuracağımız arkadaşlarımız o kadar çok ki…
Evimde, odamda, sınıfta ya da yolda yürüdüğümüzde derdimizi dinleyecek o kadar güzel arkadaşlarımız, arkadaşlıklarımız var ki…
Her an; içimizi, kalbimizi dinleyen kulağımız, sesimize ses verecek dilimiz var…
Ve bizi elimizden tutup ayağa kaldıracak ellerimiz…
Yine her düşüşümüzde bizi ayağa kaldıracak ayaklarımız var.
…
Ne dersiniz,
Mutluluğu biraz uzaklar da mı arıyoruz ne?
Yanı başımızdakiler bize uzak mı kalıyor ne?
Kendi bahçemizde yetiştirdiğimiz çiçeklerimizden bîhaber
Bir gül bahçesi bulamadığına yanan, ağıt yakan bülbüle mi benziyor halimiz…
Gâliba öyle …
…
Diyorum ki ;
Kendi bahçemizden, fıtratımızdan, bizden olan, sûn’î olmayan şeylerden beslensek biraz…
Bizi biz yapan değerlerimize şöyle bir baksak
İşte o zaman mutluluğun o kadar da uzaklarda olmadığını fark edebileceğiz..
İşte o zaman, kendimizle baş başa kaldığımızda hayat ağacımızın meyvelerinden koparabileceğiz…
Hakikaten hayatın tadını fark edebilecek mutluluğun tadını çıkarabileceğiz…
Hadi, durmayın! Mutluluk yanı başınızda
Sizi bekliyor…
|